ÖNEMLİ İNSANLARIN HAYAT HİKAYELERİ



                                  ÖNEMLİ İNSANLARIN HAYAT HİKAYELERİNE BAKIP KENDİMİZE DERSLER ÇIKARALIM... BİRKAÇINA BAKALIM..

        
                                                       
 İSLAMİYET HAKKINDA ÇOK İYİ BİLGİLİ İNSANLARIN HAYATLARI:

1-HAZRETİ DAVUD:
-    

İsrailoğullarına gönderilen ve kendisine, Zebur adlı kitap verilen peygamberdir. Kur'an-ı Kerim'de Hz. Dâvud'dan söz edilir. Şeceresi Hz. İbrahim'e kadar uzanır. Islâm âlimlerinden Taberî'ye göre Hz. Dâvud; gür ve güzel sesli, iyi huylu, temiz kalpli, çok anlayışlı ve çok güçlü bir insandı. Kur'an-ı Kerim'e göre "kendisine hem hükümdarlık hem de nübüvvet verildi. Dağlar ve kuşlar O'nunla birlikte Allah'ı tesbih ederdi. Bu sebeple dağlar ve kuşlar O'nun emrine verilmiştir." Ibâdete çok düşkündü, günah işlemekten titizlikle kaçınırdı. Hz. Mumammed (sav); "Allah'ın sevdiği namaz, Dâvud'un namazı, en sevdiği oruç yine Dâvud'un orucudur." buyurarak Hz. Dâvud'u övmüştür. O'nun

döneminde Israiloğulları tam anlamıyla yerleşik medeniyete geçmiş, devletlerini güçlendirmiştir. Ahd-i Atik'e göre Dâvud Aleyhisselâm 30 yaşında kral olmuş, 46 yıl 6 ay saltanat sürdükten sonra 76 yaşında vefât etmiştir. 
Mezaru kudüs şehrindedir.



2- Hacı BEKTAŞ-I VELİ

Gerçek  ismi, Seyyid Muhammed bin İbrahim Ata olan , Hacı Bektaş-ı Veli Horasan'ın Nişabûr şehrinde 1281 senesinde doğdu.

İlk eğitimini Şeyh Lokman-ı Perende’den aldı. Lokman-ı Perende, Ahmed-i Yesevi’nin halifelerinden olup, zahir ve batın ilimlerinde derin bilgilere sahipti. Bektaş Veli Lokman-ı Perende’nin gözdesiydi. Ve rivayetlere göre kendinde olağanüstü haller gerçekleşiyordu.

 

Hacı Bektaş-ı Veli, eğitimini tamamladıktan sonra Anadolu'ya geldi. Halka doğru yolu göstermeye başlayan ve kıymetli talebeler yetiştiren Hacı Bektaş-ı Veli, kısa zamanda tanınarak büyük rağbet gördü. Bu sırada Anadolu'da dini, iktisadi, askeri ve sosyal teşekkül olan ve kendisinin de bağlı olduğu "Ahilik Teşkilatı" ile büyük hizmetler yapan Hacı Bektaş-ı Veli ve talebeleri, Osmanlı sultanları tarafından da sevildi ve hürmet gördü.

Bu sıralarda kuruluş devrinde olan Osmanlı Devleti'nin sağlam temeller üzerine oturmasında büyük hizmetleri oldu. Sultan Orhan zamanında teşkil edilen “Yeniçeri Ordusu”na dua ederek, askerlerin sırtlarını sıvazladı. Böylece Hacı Bektaş-ı Veli'yi kendilerine manevi pir olarak kabul eden Yeniçeri Ordusu, manevi hayatını ve disiplinini ona bağladı. Hacı Bektaş-ı Veli, asırlarca Yeniçeriliğin piri, üstadı ve manevi hamisi olarak bilindi. Bu bağlılık ve muhabbet, Yeniçerilerin sulh zamanındaki talimleri ve harplerdeki gayret ve kahramanlıklarında çok müsbet neticeler verdi. Bütün bunlar, halk ile Yeniçeriler arasındaki yakınlığı kuvvetlendirdi.

Yeniçeriler, dervişler gibi cihad azmiyle dolu ve görülmemiş derecede kahraman ve fedakar oluşlarında, bu hadiseler müsbet tesirler gösterdi. Yeniçerilerin; "Allah, Allah! İllallah! Baş uryan, sine püryan, kılıç al kan. Bu meydanda nice başlar kesilir. Kahrımız, kılıcımız düşmana ziyan! Kulluğumuz padişaha ayan! Üçler, yediler, kırklar! Gülbang-i Muhammedi, Nûr-i Nebi, Kerem-i Ali... Pirimiz, sultanımız Hacı Bektaş-ı Veli..." diyerek savaşa başlamaları, bunun manidar bir ifadesidir.

Hacı Bektaş-ı Veli'nin Makalat adlı Arapça bir eseri vardır. 1338 senesinde vefat eden Hacı Bektaş-ı Veli'nin derslerini ve sohbetlerini takip ederek onun tarikatına bağlananlara, tasavvuftaki usûle uyularak "Bektaşi" denildi.

 

Makalat'ın asıl nüshaları tetkik edildiğinde, onun; İslam dinine sıkı sıkıya ve sağlam bir şekilde bağlı, İslamiyete uymayan davranışlara şiddetle karşı çıkar.

 

ÖĞÜT

“Tarikatın, tasavvuf yolunun ilk makamı, bir alime canı gönülden bağlanıp, tövbe etmektir. Tövbe, canı gönülden olan pişmanlıktır ve mutlaka yapılmalıdır. Tövbe ederken gözyaşı dökmelidir. Tövbeyi kabul edecek Allahü Tealadır. Tövbe ettikten sonra O'na tevekkül etmelidir. İkinci makamı, talebe olmaktır. Üçüncü makamı, mücahede, nefse zor gelen, nefsin istemediği şeyleri yapmaktır. Dördüncü makamı, hocaya hizmettir. Beşinci makamı, korkudur. Altıncı makamı, ümitli olmaktır. Yedinci makamı, şevktir ve fakirliktir. Marifetin birinci makamı edep, ikinci makamı, korkudur. Üçüncü makamı, az yemektir. Dördüncü makamı, sabır ve kanattır. Beşinci bakamı, utanmaktır. Altıncı makamı, cömertliktir. Yedinci makamı, ilimdir. Sekizinci makamı, marifettir. Dokuzuncu makamı, kendi nefsini bilmektir."

MENKIBE

Hacı Bektaş-ı Veli, her gün gelip, şimdiki dergahının bulunduğu yere otururdu. Onu sevenler; "Galiba Hacı Bektaş-ı Veli Hazretleri burada bir dergah bina edilmesini istiyor, o yüzden gelip buraya oturuyor" dediler. Daha sonra Hacı Bektaş-ı Veli'nin hizmetini gören Sarı İsmail'e, Hacı Bektaş'ı sevenlerden biri, buraya bir dergah yaptırmaya niyet ettiğini söyledi. Sarı İsmail de, gelip durumu hocasına arz etti. Hacı Bektaş-ı Veli; "Ona söyle. Bir usta getirsin. Biz istediğimiz büyüklükte bir daire çizelim. Ayrıca yeteri kadar taş getirtip, yonttursun, hazır etsin." dedi.

 

Sarı İsmail, bu durumu o şahsa bildirince, çok sevindi ve hemen bir mimar getirdi. Hacı Bektaş-ı Veli de kalkıp, mübarek eliyle şimdiki dergahın bulunduğu yeri çizdi. O mimar da, dergahın inşası için yetecek kadar taş getirtip yontturdu. Taşların yontulma işinin bittiği gecenin sabahı, herkes, dergahın yapılmış olduğunu gördü. Dergahı yaptıracak kimse, derhal Sarı İsmail'in yanına gelip; "Ben bu binanın yaptırılması için usta getirdim, taş getirdim ve yaptırma sevabına kavuşmak istedim. Fakat her kimse bir gecede yaptırmış." diyerek üzüntülerini belirtti. Sarı İsmail, durumu derhal hocası Hacı Bektaş-ı Veli'ye bildirdi. Bunun üzerine Hacı Bektaş-ı Veli; "Ey İsmail! O beni sevene söyle, bu dergahı zahirden birisi gelip yaptırmadı. Allahü Tealanın izni ile bir anda yapıldı. Sevabı yine onun amel defterine yazılmıştır." dedi. İsmail durumu derhal o kimseye bildirdi. O zat da Allahü Tealaya şükür secdesi yaptı.


3- HAZRETİ MUHAMMED MUSTAFA (a.s.)

Başka bir bölümümüzde peygamberimizin hayatı zaten yazmaktadır.  Sadece İslamın büyüklerinden olduğunu bildirmek için adını yazmaktayız....


4-  HAZRETİ İBRAHİM (a.s.)     Kendisinden sıklıkla bahsedilen ve Allah'ın Kuran'da insanlara örnek gösterdiği peygamberlerden biri de Hz. İbrahim'dir. Putlara tapan kavmine Allah'ın mesajını getirmiş ve onları uyarıp korkutmuştur. Kavmi ise Hz. İbrahim'in uyarılarını dinlememiş, aksine ona cephe almıştır. Kavminin baskıları artınca Hz. İbrahim, eşi, Hz. Lut ve beraberindeki birkaç kişiyle beraber bir başka yere göç (hicret) etmek zorunda kalmıştır. Kendisinden sıklıkla bahsedilen ve Allah'ın Kuran'da insanlara örnek gösterdiği peygamberlerden biri de Hz. İbrahim'dir. Putlara tapan kavmine Allah'ın mesajını getirmiş ve onları uyarıp korkutmuştur. Kavmi ise Hz. İbrahim'in uyarılarını dinlememiş, aksine ona cephe almıştır. Kavminin baskıları artınca Hz. İbrahim, eşi, Hz. Lut ve beraberindeki birkaç kişiyle beraber bir başka yere göç (hicret) etmek zorunda kalmıştır. Kuran'da, öncelikle Hz. İbrahim'in Hz. Nuh'un soyundan geldiği belirtilmektedir. Ayetlerde şöyle buyrulur: "Alemler içinde selam olsun Nuh'a. Gerçekten Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz. Şüphesiz o, Bizim mümin olan kullarımızdandı. Sonra diğerlerini suda boğduk. Doğrusu İbrahim de onun (soyunun) bir kolundandır." (Saffat Suresi, 79-83) Hz. İbrahim'in zamanında Mezopotamya Ovası ' nda, Orta ve Doğu Anadolu'da yaşayan birçok kavim göğe ve yıldızlara tapıyordu. En büyük tanrıları Ay tanrısı "Sin" idi. Bu batıl inanca göre, Ay tanrısı uzun sakallı ve elbisesinin üzerinde hilal şeklinde ay bulunan bir insan suretinde idi. Ayrıca bu kavimler bu tanrılara ait birçok kabartma resim ve heykelcik yapıyor ve bunlara tapıyorlardı. Oldukça yaygın olan bu inanç, özellikle Yakındoğu'da kendisine oldukça uygun bir yaşam sahası bulmuş ve bu sayede uzun zaman varlığını sürdürmüştü. Bölgede yaşayan insanlar MS 600'lü yıllara kadar bu tanrılara tapmaya devam ettiler. Bu inancın bir sonucu olarak, Mezopotamya'dan Anadolu'nun içlerine kadar olan bölgelerde "Ziggurat" ismiyle bilinen ve hem gözlem evi hem de tapınak olarak kullanılan yapılar inşa edilmiş ve buralarda başlıca Ay tanrısı "Sin" olmak üzere çeşitli tanrılara tapınılmıştı... Günümüzde ancak arkeolojik kazılarla belirlenebilen bu inanç şeklini, Kuran'da bulabilmek mümkündür. Kuran'da belirtildiğine göre, Hz. İbrahim bu ilahlara tapmayı reddetmiş ve sadece tek gerçek ilah olan Allah'ı tanımıştı. Kuran'ı Kerim ' de Hz. İbrahim'in bu davranışı şöyle haber verilmektedir: "Hani İbrahim, babası Azer'e (şöyle) demişti: "Sen putları ilahlar mı ediniyorsun? Doğrusu, ben seni ve kavmini apaçık bir sapıklık içinde görüyorum. Böylece İbrahim'e, -kesin bilgiyle inananlardan olması için- göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk. Gece, üstünü örtüp bürüyünce bir yıldız görmüş ve demişti ki: "Bu benim Rabbimdir." Fakat (yıldız) kayboluverince: "Ben kaybolup-gidenleri sevmem" demişti. Ardından Ay'ı, (etrafa aydınlık saçarak) doğar görünce: "Bu benim Rabbim" demiş, fakat o da kayboluverince: "Andolsun" demişti, "Eğer Rabbim beni doğru yola erdirmezse gerçekten sapmışlar topluluğundan olurum." Sonra güneşi (etrafa ışıklar saçarak) doğar görünce: "İşte bu benim Rabbim, bu en büyük" demişti. Ama o da kayboluverince, kavmine demişti ki: "Ey kavmim, doğrusu ben sizin şirk koşmakta olduklarınızdan uzağım." Gerçek şu ki, ben bir muvahhid olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben müşriklerden değilim." (Enam Suresi, 74-79) Hz İbrahim ' in putlara tapmakta olan kavmini uyarması ve onlara bu davranışlarından vazgeçmelerini öğütlemesi, Kuran ' da bu kutlu peygamberle ilgili olarak şöyle haber verilir: "İbrahim de; hani kavmine demişti ki: "Allah'a kulluk edin ve O'ndan sakının, eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır." (Ankebut Suresi, 16) "Eğer yalanlarsanız, sizden önceki ümmetler de (elçilerin çağrısını) yalanlamışlardır. Elçiye düşen ise, yalnızca açık bir tebliğdir." (Ankebut Suresi, 18) Kavminin Hz. İbrahim'e karşılık tavrının ise, onu öldürmeye teşebbüs etmek olduğunu bildiren ayet şöyledir: "Bunun üzerine kavminin (İbrahim'e) cevabı yalnızca: "Onu öldürün ya da yakın" demek oldu. Böylece Allah onu ateşten kurtardı. Şüphesiz bunda, iman eden bir kavim için ayetler vardır." (Ankebut Suresi, 24) O dönemde hem tapınma hem de astronomik gözlemevleri olarak kullanılan zigguratlar, devrin en ileri teknikle yapılan yapılarıydı.yıldızlara, Ay'a ve Güneşe önem tapınılıyor ve bu yüzden gözkyüzüne büyük önem veriliyordu. Solda ve sayfa başında Mezopotamya'nın önemli zigguratları görülüyor. Kavminin kötülüklerinden kurtarılan Hz. İbrahim'in, bu olaylardan sonra kavminden uzaklaşarak hicret ettiği de ayetlerde şöyle bildirilir: "Ona bir düzen (tuzak) kurmak istediler, fakat Biz onları daha çok hüsrana uğrayanlar kıldık." (Enbiya Suresi, 70) "Sizden ve Allah'tan başka taptıklarınızdan kopup-ayrılıyorum ve Rabbime dua ediyorum. Umulur ki, Rabbime dua etmekle mutsuz olmayacağım." (Meryem Suresi, 48) Hz. İbrahim'in Doğduğu ve Yaşadığı Yer Kuran'da Hz. İbrahim'in doğduğu ve yaşadığı yer hakkında ayrıntılı bir bilgi verilmez. Ancak verilen önemli bir bilgi, Hz. İbrahim ve Hz. Lut'un aynı zamanda ve yakın coğrafyalarda yaşadıklarıdır. Çünkü Hz. Lut'un kavmine gönderilen melekler, onu ziyaret etmeden önce Hz. İbrahim'e gelmişler ve karısına bir çocuk müjdesi vermişlerdir. Hz. İbrahim'in doğduğu yerin neresi olduğu sorusu her zaman için üzerinde tartışılan bir konu olmuştur. Hıristiyanlar ve Museviler Hz. İbrahim'in Güney Mezopotamya'da doğduğunu söylerlerken, İslam dünyasındaki yaygın kanı ise, İbrahim Peygamberin doğum yerinin Urfa-Harran civarı olduğudur. Eldeki bazı yeni bulgular, Musevi ve Hıristiyan tezlerinin tam olarak doğruyu yansıtmadığını göstermektedir. (Harun Yahya, Resullerin Mücadelesi) Museviler ve Hıristiyanlar, Hz. İbrahim'in doğum yerinin Güney Mezopotamya olduğunu söylerlerken dayanakları, Tevrat'tır. Tevrat'ta Hz. İbrahim'in doğum yerinin Güney Mezopotamya'daki Ur şehri olduğu söylenmektedir. Hz. İbrahim, bu şehirde doğup büyüdükten sonra Mısır'a gitmek için yola çıkmış, Türkiye sınırları içinde bulunan Harran bölgesini geçerek uzun bir yolculuk sonunda Mısır'a varmıştır. Oysa yeni bulunan bir Eski Ahit nüshası, bu bilginin doğruluğu hakkında ciddi şüphelerin oluşmasına yol açmıştır. Zira bugüne kadar bulunan en eski Eski Ahit nüshası olarak kabul edilen MÖ 3. yüzyıla ait bu Yunanca kopyada, "Ur" şehrinin ismi bile geçmemektedir. Bugün birçok Eski Ahit araştırmacısı, "Ur" kelimesinin bir yanlış yazılma veya sonradan eklenme olduğunu söyler. Buna göre Hz. İbrahim, Ur şehrinde doğmamış, belki de hayatında hiç Mezopotamya bölgesine gitmemiştir. Hz. İbrahim'in doğum yeri olarak gösterilen Ur şehri hakkında ciddi şüpheler ve anlaşmazlıklar varsa da, Hz. İbrahim'in yaşadığı yerin Harran ve çevresi olduğu konusunda bir fikir birliği vardır. Hatta Eski Ahit üzerinde yapılacak kısa bir inceleme, burada bile Hz. İbrahim'in doğum yerinin Harran olarak gösterildiğine dair bazı ifadeler ortaya çıkar. Örneğin Eski Ahit'te Harran bölgesine "Aram bölgesi" ismi verilmektedir. (Tekvin, 11/31 ve 28/10) Hz. İbrahim'in soyundan gelen kişilerin ise, kendilerini bir "Arami'nin oğlu" olarak tanıttıkları söylenmektedir. (Tesniye, 26/5) Hz. İbrahim'in bir Arami olarak tanınıyor olması, onun bu bölgede hayatını sürdürdüğünü göstermektedir. Nitekim İslami kaynaklarda da Hz. İbrahim'in doğum yerinin Harran ve Şanlıurfa olduğu belirtilmektedir. "Peygamberler şehri" olarak nitelendirilen Şanlıurfa'da Hz. İbrahim'le ilgili birçok hikaye ve efsane bulunmaktadır. Kabe ' nin İnşası Kuran'da Hz. İbrahim hakkında bahsedilen, ancak Eski Ahit'te bahsedilmeyen bir diğer konu da Kabe'nin inşaasıdır. Kuran'da Kabe'yi Hz. İbrahim'in oğlu İsmail ile beraber inşa ettikleri şöyle anlatılmaktadır: "İbrahim, İsmail'le birlikte Evin (Ka'be'nin) sütunlarını yükselttiğinde (ikisi şöyle dua etmişti): "Rabbimiz bizden (bunu) kabul et. Şüphesiz, Sen işiten ve bilensin." (Bakara Suresi, 127) Bugün Kabe'nin geçmişi hakkında bilinen yegane şey ise, buranın çok eski zamanlardan itibaren kutsal bir yer olarak kabul edildiğidir. Bu nedenle, Kabe'ye Peygamberimiz öncesindeki cahiliye döneminde putların yerleştirilmesinin nedeni, Hz. İbrahim tarafından tebliğ edilen ilahi dinin zaman içinde yozlaştırılmasının ve dejenere edilmesinin bir sonucudur. Hz. İbrahim, Allah ' tan başkasına kulluk etmeme, sadece O ' ndan korkma ve hiçbir varlığı O ' na eş koşmama konusunda örnek verilen ve bu özellikleriyle Allah ' ın üstün kılmış olduğu bir peygamberdir. O, kavmini hidayete çağırma konusunda sabırla büyük bir mücadele vermiş ama kavmi kendini inkar edince de onlardan kopup ayrılmıştır. Bu kutlu peygamberin hayatı, karakteri ve ahlakı müminler için çok güzel bir örnektir.

 
5
SAİD NURSİ (1873- 1960)

1873’de Bitlis’in Hizan kazasının Nurs köyünde doğan Said Nursi, kendi hayatını ikiye ayırır. Nur risalelerini yazmaya başladığı 1926’ya kadar kendini “Eski Said” olarak görür. Daha sonra “Yeni Said” dönemi başlar. 9 yaşında din eğitimine başlayan, 21 yaşındayken “Bediüzzaman” (çağın güzelliği) ismiyle anılan Said Nursi, gençlik yıllarında belinden hiç eksik etmediği hançeri ve tipik Kürt giysileriyle din adamından çok savaşçıyı andırıyordu. Nitekim bu yıllarda tam bir dava adamıydı.

 

Önce II.Abdülhamit’e başvurarak Van’da bir üniversite kurmasını istedi. Ancak kendisini akıl hastanesinde buldu. O da Selanik’e gidip İttihat ve Terakki Cemiyeti ile ilişki kurdu.

İttihatçılardan uzaklaşıp İttihadı Muhammedi partisinin kurucuları arasında yer alan Said Nursi, 31 Mart Olayı’na karışmaktan idamla yargılanıp beraat etti. Kurtuluş Savaşı’nı destekledi. 1925’teki Şeyh Said isyanı nedeniyle hakkında soruşturma açılan, ardından Isparta’nın Barla nahiyesine sürülen Said Nursi için artık yeni bir dönem başladı.

 

Peşpeşe gelen sürgünlere, mahkemelere rağmen Said Nursi, politikaya fazla bulaşmamaya çalışıp, kendini halkın, kaybolmaya yüz tuttuğunu düşündüğü imanını yeniden kuvvetlendirmeye adadı. Bunun sonucunda Risalei Nur külliyatı ortaya çıktı.

 

Said Nursi 23 Mart 1960’da Urfa’da öldü ve Halilürrahman Camii’ne defnedildi. Fakat 27 Mayıs 1960 darbesinde sonra askerler onun naaşını alıp askeri bir uçakla Isparta’ya götürdü. O gün bugündür nerede gömülü olduğunu çok az kişi bilmektedir.

                   


                                                       DEVLET              



1-    MUSTAFA KEMAL ATATÜRK  (18819-1938)

Mustafa Kemal Atatürk 1881 yılında Selânik'te Kocakasım Mahallesi, Islâhhâne Caddesi'ndeki üç katlı pembe evde doğdu. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım'dır. Baba tarafından dedesi Hafız Ahmet Efendi XIV-XV. yüzyıllarda Konya ve Aydın'dan Makedonya'ya yerleştirilmiş Kocacık Yörüklerindendir. Annesi Zübeyde Hanım ise Selânik yakınlarındaki Langaza kasabasına yerleşmiş eski bir Türk ailesinin kızıdır. Milis subaylığı, evkaf katipliği ve kereste ticareti yapan Ali Rıza Efendi, 1871 yılında Zübeyde Hanım'la evlendi. Atatürk'ün beş kardeşinden dördü küçük yaşlarda öldü, sadece Makbule (Atadan) 1956 yılına değin yaşadı.

Küçük Mustafa öğrenim çağına gelince Hafız Mehmet Efendi'nin mahalle mektebinde öğrenime başladı, sonra babasının isteğiyle Şemsi Efendi Mektebi'ne geçti. Bu sırada babasını kaybetti (1888). Bir süre Rapla Çiftliği'nde dayısının yanında kaldıktan sonra Selânik'e dönüp okulunu bitirdi. Selânik Mülkiye Rüştiyesi'ne kaydoldu. Kısa bir süre sonra 1893 yılında Askeri Rüştiye'ye girdi. Bu okulda Matematik öğretmeni Mustafa Bey adına "Kemal" i ilave etti. 1896-1899 yıllarında Manastır Askeri İdâdi'sini bitirip, İstanbul'da Harp Okulunda öğrenime başladı. 1902 yılında teğmen rütbesiyle mezun oldu., Harp Akademisi'ne devam etti. 11 Ocak 1905'te yüzbaşı rütbesiyle Akademi'yi tamamladı. 1905-1907 yılları arasında Şam'da 5. Ordu emrinde görev yaptı. 1907'de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) oldu. Manastır'a III. Ordu'ya atandı.

19 Nisan 1909'da İstanbul'a giren Hareket Ordusu'nda Kurmaybaşkanı olarak görev aldı. 1910 yılında Fransa'ya gönderildi. Picardie Manevraları'na katıldı. 1911 yılında İstanbul'da Genel Kurmay Başkanlığı emrinde çalışmaya başladı. 1911 yılında İtalyanların Trablusgarp'a hücumu ile başlayan savaşta, Mustafa Kemal bir grup arkadaşıyla birlikte Tobruk ve Derne bölgesinde görev aldı. 22 Aralık 1911'de İtalyanlara karşı Tobruk Savaşını kazandı. 6 Mart 1912'de Derne Komutanlığına getirildi. Ekim 1912'de Balkan Savaşı başlayınca Mustafa Kemal Gelibolu ve Bolayır'daki birliklerle savaşa katıldı. Dimetoka ve Edirne'nin geri alınışında büyük hizmetleri görüldü. 1913 yılında Sofya Ateşemiliterliğine atandı.

Bu görevde iken 1914 yılında yarbaylığa yükseldi. Ateşemiliterlik görevi Ocak 1915'te sona erdi. Bu sırada I. Dünya Savaşı başlamış, Osmanlı İmparatorluğu savaşa girmek zorunda kalmıştı. Mustafa Kemal 19. Tümeni kurmak üzere Tekirdağ'da görevlendirildi. 1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşı'nda, Mustafa Kemal Çanakkale'de bir kahramanlık destanı yazıp İtilaf Devletlerine "Çanakkale geçilmez! " dedirtti. 18 Mart 1915'te Çanakkale Boğazını geçmeye kalkan İngiliz ve Fransız donanması ağır kayıplar verince Gelibolu Yarımadası'na asker çıkarmaya karar verdiler. 25 Nisan 1915'te Arıburnu'na çıkan düşman kuvvetlerini, Mustafa Kemal'in komuta ettiği 19. Tümen Conkbayırı'nda durdurdu.

Mustafa Kemal, bu başarı üzerine albaylığa yükseldi. İngilizler 6-7 Ağustos 1915'te Arıburnu'nda tekrar taarruza geçti. Anafartalar Grubu Komutanı Mustafa Kemal 9-10 Ağustos'ta Anafartalar Zaferini kazandı. Bu zaferi 17 Ağustos'ta Kireçtepe, 21 Ağustos'ta II. Anafartalar zaferleri takip etti. Çanakkale Savaşlarında yaklaşık 253.000 şehit veren Türk ulusu onurunu İtilaf Devletlerine karşı korumasını bilmiştir. Mustafa Kemal'in askerlerine "Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!" emri cephenin kaderini değiştirmiştir. Mustafa Kemal Çanakkale Savaşları'dan sonra 1916'da Edirne ve Diyarbakır'da görev aldı.

1 Nisan 1916'da tümgeneralliğe yükseldi. Rus kuvvetleriyle savaşarak Muş ve Bitlis'in geri alınmasını sağladı. Şam ve Halep'teki kısa süreli görevlerinden sonra 1917'de İstanbul'a geldi. Velihat Vahidettin Efendi'yle Almanya'ya giderek cephede incelemelerde bulundu. Bu seyehatten sonra hastalandı. Viyana ve Karisbad'a giderek tedavi oldu. 15 Ağustos 1918'de Halep'e 7. Ordu Komutanı olarak döndü. Bu cephede İngiliz kuvvetlerine karşı başarılı savunma savaşları yaptı. Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından bir gün sonra, 31 Ekim 1918'de Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığına getirildi. Bu ordunun kaldırılması üzerine 13 Kasım 1918'de İstanbul'a gelip Harbiye Nezâreti'nde (Bakanlığında) göreve başladı.

Mondros Mütarekesi'nden sonra İtilaf Devletleri'nin Osmanlı ordularını işgale başlamaları üzerine; Mustafa Kemal 9. Ordu Müfettişi olarak 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı. 22 Haziran 1919'da Amasya'da yayımladığı genelgeyle "Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararının kurtaracağını " ilan edip Sivas Kongresi'ni toplantıya çağırdı. 23 Temmuz - 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında Erzurum, 4 - 11 Eylül 1919 tarihleri arasında da Sivas Kongresi'ni toplayarak vatanın kurtuluşu için izlenecek yolun belirlenmesini sağladı. 27 Aralık 1919'da Ankara'da heyecanla karşılandı. 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması yolunda önemli bir adım atılmış oldu.

Meclis ve Hükümet Başkanlığına Mustafa Kemal seçildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı'nın başarıyla sonuçlanması için gerekli yasaları kabul edip uygulamaya başladı. Türk Kurtuluş Savaşı 15 Mayıs 1919'da Yunanlıların İzmir'I işgali sırasında düşmana ilk kurşunun atılmasıyla başladı. 10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr Antlaşması'nı imzalayarak aralarında Osmanlı İmparatorluğu'nu paylaşan I. Dünya Savaşı'nın galip devletlerine karşı önce Kuvâ-yi Milliye adı verilen milis kuvvetleriyle savaşıldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi düzenli orduyu kurdu, Kuvâ-yi Milliye - ordu bütünleşmesini sağlayarak savaşı zaferle sonuçlandırdı.

Mustafa Kemal yönetimindeki Türk Kurtuluş Savaşının önemli aşamaları şunlardır: Sarıkamış (20 Eylül 1920), Kars (30 Ekim 1920) ve Gümrü'nün (7 Kasım 1920) kurtarılışı. Çukurova, Gazi Antep, Kahraman Maraş Şanlı Urfa savunmaları (1919- 1921) I. İnönü Zaferi (6 -10 Ocak 1921) II. İnönü Zaferi (23 Mart-1 Nisan 1921) Sakarya Zaferi (23 Ağustos-13 Eylül 1921) Büyük Taarruz, Başkomutan Meydan Muhaberesi ve Büyük Zafer (26 Ağustos 9 Eylül 1922) Sakarya Zaferinden sonra 19 Eylül 1921'de Türkiye Büyük Millet Meclisi Mustafa Kemal'e Mareşal rütbesi ve Gazi unvanını verdi. Kurtuluş Savaşı, 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması'yla sonuçlandı. Böylece Sevr Antlaşması'yla paramparça edilen, Türklere 5-6 il büyüklüğünde vatan bırakılan Türkiye toprakları üzerinde ulusal birliğe dayalı yeni Türk devletinin kurulması için hiçbir engel kalmadı.

23 Nisan 1920'de Ankara'da TBMM'nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu müjdelenmiştir. Meclisin Türk Kurtuluş Savaşı'nı başarıyla yönetmesi, yeni Türk devletinin kuruluşunu hızlandırdı. 1 Kasım 1922'de hilâfet ve saltanat birbirinden ayrıldı, saltanat kaldırıldı. Böylece Osmanlı İmparatorluğu'yla yönetim bağları koparıldı. 13 Ekim 1923'te Cumhuriyet idaresi kabul edildi, Atatürk oybirliğiyle ilk cumhurbaşkanı seçildi. 30 Ekim 1923 günü İsmet İnönü tarafından Cumhuriyet'in ilk hükümeti kuruldu.

Türkiye Cumhuriyeti, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ve "Yurtta barış cihanda barış" temelleri üzerinde yükselmeye başladı. Atatürk Türkiye'yi "Çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmak" amacıyla bir dizi devrim yaptı. Bu devrimleri beş başlık altında toplayabiliriz: 1. Siyasal Devrimler: Saltanatın Kaldırılması (1Kasım 1922) Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923) Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924) 2. Toplumsal Devrimler: Kadınlara erkeklerle eşit haklar verilmesi (1926-1934) Şapka ve kıyafet devrimi (25 Kasım 1925) Tekke zâviye ve türbelerin kapatılması (30 Kasım 1925) Soyadı kanunu ( 21 Haziran 1934) Lâkap ve unvanların kaldırılması (26 Kasım 1934) Uluslararası saat, takvim ve uzunluk ölçülerin kabulü(1925-1931)

3. Hukuk Devrimi : Mecellenin kaldırılması (1924-1937) Türk Medeni Kanunu ve diğer kanunların çıkarılarak laik hukuk düzenine geçilmesi (1924-1937) 4. Eğitim ve Kültür Alanındaki Devrimler: Öğretimin birleştirilmesi (3 Mart 1924) Yeni Türk harflerinin kabulü (1 Kasım 1928) Türk Dil ve Tarih Kurumlarının kurulması (1931-1932) Üniversite öğreniminin düzenlenmesi (31 Mayıs 1933) Güzel sanatlarda yenilikler 5. Ekonomi Alanında Devrimler: Aşârın kaldırılması Çiftçinin özendirilmesi Örnek çiftliklerin kurulması Sanayiyi Teşvik Kanunu'nun çıkarılarak sanayi kuruluşlarının kurulması I. ve II. Kalkınma Planları'nın (1933-1937) uygulamaya konulması, yurdun yeni yollarla donatılması Soyadı Kanunu gereğince, 24 Kasım 1934'de TBMM'nce Mustafa Kemal'e "Atatürk" soyadı verildi.

Atatürk, 24 Nisan 1920 ve 13 Ağustos 1923 tarihlerinde TBMM Başkanlığına seçildi. Bu başkanlık görevi, Devlet-Hükümet Başkanlığı düzeyindeydi. 29 Ekim 1923 yılında Cumhuriyet ilan edildi ve Atatürk ilk cumhurbaşkanı seçildi. Anayasa gereğince dört yılda bir cumhurbaşkanlığı seçimleri yenilendi. 1927,1931, 1935 yıllarında TBMM Atatürk'ü yeniden cumhurbaşkanlığına seçti. Atatürk sık sık yurt gezilerine çıkarak devlet çalışmalarını yerinde denetledi. İlgililere aksayan yönlerle ilgili emirler verdi. Cumhurbaşkanı sıfatıyla Türkiye'yi ziyaret eden yabancı ülke devlet başkanlarını, başbakanlarını, bakanlarını komutanlarını ağırladı.

15-20 Ekim 1927 tarihinde Kurtuluş Savaşı'nı ve Cumhuriyet'in kuruluşunu anlatan büyük nutkunu, 29 Ekim 1933 tarihinde de 10. Yıl Nutku'nu okudu. Atatürk özel yaşamında sadelik içinde yaşadı. 29 Ocak 1923'de Latife Hanımla evlendi. Birçok yurt gezisine birlikte çıktılar. Bu evlilik 5 Ağustos 1925 tarihine dek sürdü. Çocukları çok seven Atatürk Afet (İnan), Sabiha (Gökçen), Fikriye, Ülkü, Nebile, Rukiye, Zehra adlı kızları ve Mustafa adlı çobanı manevi evlat edindi. Abdurrahim ve İhsan adlı çocukları himayesine aldı.

Yaşayanlarına iyi bir gelecek hazırladı. 1937 yılında çiftliklerini hazineye, bir kısım taşınmazlarını da Ankara ve Bursa Belediyelerine bağışladı. Mirasından kızkardeşine, manevi evlatlarına, Türk Dil ve Tarih Kurumlarına pay ayırdı. Kitap okumayı, müzik dinlemeyi, dans etmeyi, ata binmeyi ve yüzmeyi çok severdi. Zeybek oyunlarına, güreşe, Rumeli türkülerine aşırı ilgisi vardı. Tavla ve bilardo oynamaktan büyük keyif alırdı. Sakarya adlı atıyla, köpeği Fox'a çok değer verirdi. Zengin bir kitaplık oluşturmuştu.

Akşam yemeklerine devlet ve bilim adamlarını, sanatçıları davet eder, ülkenin sorunlarını tartışırdı. Temiz ve düzenli giyinmeye özen gösterirdi. Doğayı çok severdi. Sık sık Atatürk Orman Çiftliği'ne gider, çalışmalara bizzat katılırdı. Fransızca ve Almanca biliyordu. 10 Kasım 1938 saat 9.05'te yakalandığı siroz hastalığından kurtulamayarak İstanbul'da Dolmabahçe Sarayı'nda hayata gözlerini yumdu. Cenazesi 21 Kasım 1938 günü törenle geçici istirahatgâhı olan Ankara Etnografya Müzesi'nde toprağa verildi. Anıtkabir yapıldıktan sonra nâşı görkemli bir törenle 10 Kasım 1953 günü ebedi istirahatgâhına 
gömüldü.
















2-   TURGUT ÖZAL'IN HAYATI (1927- 1993)

Turgut Özal Malatya'da doğdu. 1950 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi'nden Elektrik Mühendisi olarak mezun oldu. 1952 yılında A.B.D'ne giderek ekonomi tahsili gördü. Türkiye'ye döndükten sonra Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdür Yardımcısı oldu ve Türkiye'nin elektrifikasyonu ile ilgili projelerde çalıştı. 1961-62 yılları arasında askerlik hizmetini Milli Savunma Bakanlığı Bilimsel Danışma Kurulu üyesi olarak ifa etti ve Devlet Planlama Teşkilatı'nın kurulmasına katkıda bulundu. Bu sırada, Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde ders de verdi. Bir süre Başbakanlık Teknik Uzmanlar Kurulu Üyesi olarak çalıştı ve 1967-71 yılları arasında da Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı görevini yürüttü. Ekonomik Koordinasyon Kurulu, Para ve Kredi Kurulu, RCD Koordinasyon Kurulu ve AET Koordinasyon Kurulu başkanlıklarında bulundu. 1971-1973 tarihleri arasında Dünya Bankası'nda danışman olarak çalıştı. Türkiye'ye döndükten sonra çeşitli sınai kuruluşlarda çalıştı ve 1979 yılı sonlarına doğru Başbakanlık Müsteşarı olarak atandı. Aynı dönemde Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı görevini de vekaleten yürüttü. 12 Eylül 1980 müdahalesinden sonra kurulan hükûmete ekonomik işlerden sorumlu Başbakan Yardımcısı olarak atandı. 1982 yılında bu görevinden istifa etti. 1983 yılında Anavatan Partisi'ni kurdu ve aynı yıl yapılan genel seçimlerde partisinin başarılı olması üzerine hükûmeti kurmakla görevlendirildi ve böylece Türkiye'nin 19. Başbakanı oldu. 1987 yılında yapılan seçimler sonrasında tekrar hükûmet kurdu ve başbakan olarak görev yaptı. 31 Ekim 1989'da TBMM tarafından Türkiye Cumhuriyeti'nin 8.Cumhurbaşkanı olarak seçildi ve 9 Kasım 1989 tarihinde bu görevine başladı. 17 Nisan 1993 tarihinde geçirdiği bir rahatsızlık sebebiyle görevi sırasında vefat etti





3-   SÜLEYMAN DEMİREL'İN HAYATI:

Isparta'nın Atabey ilçesine bağlı İslamköy'de doğdu. İlköğrenimini doğduğu köyde, ortaokul ve liseyi Isparta ve Afyon'da bitirdi. Şubat 1949'da İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi'nden mezun oldu. Aynı yıl Elektrik İşleri Etüd İdaresi' nde göreve başladı. Önce 1949-1950, daha sonra 1954-1955 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri'nde barajlar, sulama ve elektrifikasyon konularında ihtisas yaptı. 1954 yılında Barajlar Dairesi Başkanı, 1955 yılında da Devlet Su İşleri Genel Müdürü oldu. 1962-1964 yılları arasında serbest müşavir-mühendis olarak çalıştı. Aynı yıllarda Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde su mühendisliği konusunda dersler verdi. Siyasî yaşamına, 1962 yılında, Adalet Partisi Genel İdare Kurulu üyeliği ile başladı. 28 Kasım 1964 tarihinde bu partiye genel başkan seçilmesinin ardından, kurulmasını sağladığı ve Şubat-Ekim 1965 tarihleri arasında görev yapan koalisyon hükûmetinde Başbakan Yardımcısı olarak görev aldı. 10 Ekim 1965'de yapılan genel seçimlerde başında bulunduğu AP, yüzde 53 oy alarak tek başına iktidar oldu. Bu seçimlerde Isparta Milletvekili olarak Parlamento'ya girdi ve Türkiye'nin 12. Başbakanı olarak hükûmeti kurdu. Bu hükûmet 4 yıl sürdü. 10 Ekim 1969 tarihindeki genel seçimlerde de Adalet Partisi yine tek başına iktidar oldu. Böylece, 31. T.C. Hükûmeti'ni kurdu. Daha sonra, parti içi bir kriz dolayısı ile, 32. T.C. Hükûmeti'ni kurmak durumunda kaldı. 12 Mart 1971 muhtırası üzerine, başbakanlık görevini bıraktı. 1971 ile 1980 arasında, 1975, 1977 ve 1979'da 3 defa daha hükûmet kurdu. 12 Eylül 1980 müdahalesi üzerine görevi bıraktı ve 7 sene yasaklı olarak siyaset dışı kaldı. 6 Eylül 1987'de yapılan halk oylaması ile yasaklar kaldırıldı ve 24 Eylül 1987 tarihinde, Doğru Yol Partisi Genel Başkanlığı'na seçildi. 29 Kasım 1987'de yapılan genel seçimlerde Isparta Milletvekili olarak tekrar TBMM'ne girdi. 20 Ekim 1991 tarihinde yapılan genel seçimler sonrasında, DYP ile Sosyaldemokrat Halkçı Parti'nin biraraya gelerek kurduğu 49. T.C. Hükûmeti'nde Başbakan olarak görev aldı. 30 yaşında genel müdür, 40 yaşında önce parti genel başkanı, sonra başbakan olmuş; 12 seneye yaklaşan başbakanlık görevinde, Türkiye'nin kalkınması ve gelişmesine büyük hizmetlerde bulunmuştur. Türkiye'nin en genç genel müdürü, en genç başbakanı ve İsmet İnönü'den sonra en uzun başbakanlık yapmış kişisidir. 6 dönem Isparta Milletvekilliği yapmış, 7 sene yasaklı kalmış, 6 defa hükûmetten gitmiş, 7 defa hükûmet kurmuştur. 16 Mayıs 1993 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Türkiye'nin 9. Cumhurbaşkanı olarak seçildi. Demirel bu görevi 16 Mayıs 2000 tarihine kadar sürdürdü


4- RECEP TAYİP ERDOĞAN 'IN HAYATI:

Tayyip Erdoğan, 26 Şubat 1954 yılında İstanbul’un Kasımpaşa semtinde doğdu. Erdoğan, ilkokulu Piyale Paşa İlkokulu’nda okudu. 1965 yılında ilokulu bitirip İmam Hatip Lisesi’ne kayıt oldu ve 1973 yılında buradan mezun oldu. Daha sonra yüksek öğrenimini Marmara Üniversitesi İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesi’nde yaptı. Camialtı, İETT ve Erokspor’da 16 yıl futbol oynadı ve 12 Eylül 1980 sonrasında futbolu bıraktı. Milli Türk Talebe Birliğindeki görev yıllarından sonra, 1976 yılında Millî Selâmet Partisi Beyoğlu Gençlik Kolu Başkanlığına ve aynı yıl MSP İstanbul İl Başkanlığına seçildi. 1977 yılında bir konferans münasebetiyle tanıştığı Emine Hanım’la 4 Temmuz 1978’de evlendi. Evliliklerinden Ahmet Burak ve Necmeddin Bilal adında iki oğlu, Esra ve Sümeyye adında da iki kız çocuğu oldu.

12 Eylül 1980’de İ.E.T.T’den ayrılınca özel sektörde çalışmaya başladı ve bir müddet özel sektörde çalıştıktan sonra, 1982 yılında askere gitti. Yedek subay eğitimini Tuzla’da yapan Erdoğan, Karargâh subayı olarak askerliğini tamamladı. Askerden döndükten sonra yine aynı şirkette yaklaşık birbuçuk sene çalıştı. Bir sonraki çalışma hayatına başka bir şirkette genel müdür olarak devam etti.

 

12 Eylül 1980 ihtilalinden sonra 1983 yılında kurulan Refah Partisi ile siyasi hayatı tekrar başlamış oldu. 1984 yılında Beyoğlu İlçe Başkanı, 1985 yılında da İl Başkanı ve M.K.Y.K üyesi seçildi. 1986 ara seçimlerinde milletvekili adayı oldu. Ardından 1989 yılında da Beyoğlu ilçesinden belediye başkan adayı oldu ve 1989 seçimlerinden Refah Partisi 2. parti olarak çıktı. 1991 yılında tekrar milletvekili adayı oldu ve parti barajı geçince milletvekili oldu. Tercihli oy sistemi nedeniyle yüksek seçim kurulu milletvekilliğini iptal etti. 27 Mart 1994 seçimlerine kadar İstanbul İl Başkanlığı görevini sürdüren Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı oldu ve 27 Mart 1994 seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Başkanı seçildi.

12 Aralık 1997 yılında davet üzerine gittiği Siirt’te, miting sırasında okuduğu bir şiir nedeniyle Diyarbakır DGM’de yargılanmaya başlandı. Yargılama sonucu Türk Ceza Kanunu’nun 312/2 maddesinden “Halkı din ve ırk farkı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmek” suçunu işlediği gerekçesiyle dört ay hapis cezasına çarptırıldı bu cezasını 24 Temmuz 1999 günü tamamladı.

 

Fazilet Partisi'nin, Anayasa Mahkemesi tarafından temelli kapatılmasının ardından, bağımsız kalan milletvekilleri, yeni parti kurma çalışmalarını "gelenekçiler" ve "yenilikçiler" olarak adlandırılan iki kanattan sürdürdü. "Gelenekçi" olarak adlandırılan kanat, Recai Kutan'ın genel başkanlığında 20 Temmuz 2001'de Saadet Partisi'ni kurarken, "yenilikçi" kanat da, Tayyip Erdoğan liderliğinde 14 Ağustos 2001'de, Adalet ve Kalkınma Partisi'ni kurdu ve Tayyip Erdoğan, parti genel başkanlığına seçildi. Kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), 3 Kasım 2002 seçimlerinde oyların büyük bir çoğunlunu alarak tek başına iktidar oldu. 3 Kasım seçimlerinde adaylığı kabul edilmeyen Erdoğan yenilenen Siirt seçimlerinde milletvekili olarak Meclis'e girdi ve Abdullah Gül'ün Başbakanlığı'ndaki 58. hükümetin istifasını sunması üzerine 59. Hükümeti kurarak Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı oldu.



5-  ADNAN MENDERES'İN HAYATI (1899-1961)

1899 yılında Aydın’da doğdu. Babası İzmirli Katipzade İbrahim Ethem Bey, annesi Aydınlı Hacı Alipaşazadeler’den Tevfika Hanım’dır.Anne ve babasını küçük yaşta kaybetti. O'nu anneannesi büyüttü. Tahsil hayatına İzmir İttihat ve Terakki Mektebi’nde başlayan Adnan Menderes, Kızılçulu Amerikan Koleji’nde okurken misyonerlerle başı derde girdiği için, çeşitli makamlara müracaat etti. Müracaat ettiği makamların birinin başında Celal Bayar vardı. Bayar’la böyle tanışmış oldu.

 

Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitiren Adnan Menderes, Birinci Dünya Savaşı sırasında yedeksubay olarak askerliğini yaptı. Aydın’da bazı arkadaşlarıyla birlikte Ayyıldız Çetesi’ni kurdu. Daha sonra Söke’de Piyade Alay Yaveri olarak savaşa katıldı. Savaştan sonra İstiklal Madalyası aldı.

 

Ali Fethi Okyar tarafından 1930 senesinde kurulan ancak kısa sürede kapatılan Serbest Fırka’nın Aydın Teşkilatı'nı kurarak başkanı oldu. Bu parti kapatılınca CHP’ye girdi ve 1931 yılında bu partiden Aydın Milletvekili seçildi.

 

1945 senesine kadar TBMM’de komisyon raportörlüğü yapan Adnan Menderes, o yıl Saracoğlu Hükümeti’nin getirdiği Toprak Kanunu Tasarısı'nı şiddetle reddederek, komisyondan istifa etti. Partide yaptıkları muhalefetten dolayı, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü ile birlikte CHP Disiplin Kurulu tarafından 12 Haziran 1945’te ihraç edildiler.

 

Celal Bayar da hem partiden hem de milletvekilliğinden istifa etti. Bu hareketler Demokrat Parti’nin 7 Ocak 1946’da kurulmasına sebep oldu. 1946 seçimlerinde Demokrat Parti’den Kütahya Milletvekili olarak meclise girdi. Celal Bayar’dan sonra ikinci adam durumuna geldi.

 

KESİTLER

Atatürk ve CHP macerası
27 Mayıs Darbesi
Darbe hakkında bir yazı
Bebek Davası
Menderes'in son dakikaları
61 Nolu Tebliğ
14 mayıs 1950 seçimlerinde DP oyların 53,5’ini alarak iktidar oldu. 10 senelik DP iktidarının tek başbakanı oldu ve o döneme damgasını vurdu. İktidarı zamanında 5 hükümet kurdu. Bu 10 senelik zaman içinde Türkiye’nin iç ve dış siyasetinde büyük gelişmeler oldu. Sanayileşme ve şehirleşme hamlesi başladı, köye makine girdi, ulaşım, enerji, eğitim, sağlık, sigorta ve bankacılık yeniden başladı. Türkiye kalkınma kavramıyla tanıştı.

 

27 Mayıs 1960 tarihinde yapılan askeri darbeyle iktidardan indirildi. Yassıada’ya hapsedildi. Milli Birlik Komitesi tarafından kurulan Yüksek Adalet Divanı’nca idama mahkum edildi. Yassıada'da tutuklu bulunduğu sırada çeşitli işkencelere maruz kaldığı söylenir.

 

 



ATATÜRK'ÜN SÖZÜ VE CHP MACERASI

Türk demokrasi tarihinin en önemli şahsiyetlerinden biri olan Adnan Menderes 1930 yılında Serbest Fırka'ya katıldı. Serbest Cumhuriyet Fıkrası feshedildikten sonra, Celal Bayar'la görüşerek, Cumhuriyet Halk Partisine girdi, en sonunda da Mustafa Kemal'in "Bugün konuştuğum genç, elbette burada bizim parti mutemetleri ile çalışamaz. Şayan-ı dikkat bir gençtir" cümlesi ile beğenisini kazanmıştı ve 1931 yılında CHF Aydın Milletvekili seçildi, 1945 yılına kadar CHF Milletvekilliğini sürdürmüştür.

Adnan Menderes o dönemi şöyle anlatıyor:

"Atatürk zamanında ben, Aydın'da Serbest Fırka'nın reisiydim. Fethi Bey bizzat Aydın'a gelerek, Serbest Fırka ile meşgul oldu. Aydın'daki belediye seçimlerini kazandım. Gayet dürüst bir mücadeleye giriştim. Halk Fırkası ileri gelenleri ile tanışıyordum. Ama Halk Partisi'ne, onların rica ve ısrarına rağmen girmemiştim... Fethi Bey'in partisi, malum şartlar altında feshedildi. Memlekete derin bir teessür hakim oldu. Halk Partisi kendisini toparlamak istedi. Vilayetlere heyetler gönderildi. Bu arada Izmir ve Aydın'a da, Celal Bayar riyasetinde bir heyet geldi...Ben gelen heyetle bir hafta temas etmedim. Nihayet, Celal Bayar tanıdığım ve hürmet ettiğim bir zattı. Vasıf Çınar Ittihat ve Terakki mektebinden hocamdı... Ve temas temin edildi. Bu muhterem zatların ibram ve ısrarı üzerine, Halk Partisine girerek, fikirlerimizi parti içinde müdafaa etmek muvafık olacaktı. O zamana kadar ve benimle beraber Halk Partisi'ne karşı çekingen tanınan arkadaşlarla, Halk Partisi'ne girdik." (Bilgin Çelik, " Toplumsal Tarih Aralık 2000", "Aydın'da Serbest Fırka ve Belediye Seçimleri )

 

1945 senesine kadar TBMM'de komisyon raportörlüğü yapan Adnan Menderes, o yıl Saracoğlu Hükümeti'nin getirdiği Toprak Kanunu tasarısını şiddetle eleştirerek komisyondan istifa etti.Partide yaptıkları muhalefetten dolayı bir süre sonra Refik Koraltan ve Fuat Köprülü ile birlikte CHP Disiplin Kurulu tarafından 12 Haziran 1945'te ihraç edildiler.

 

 

 



27 MAYIS DARBESİ

Sabah saat 04:36'da Ankara Radyosu'ndan yapılan bir anons nefesini tutan insanları bir anda heyecanlandırdı. Tek haberleşme aracı olan devlet radyosundan evlere ulaşan anonsta, ''Bugün, demokrasimizin içine düştüğü buhran ve en son müessif hadiseler dolayısıyla ve kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla, Türk Silahlı Kuvvetleri, memleketin idaresini eline almıştır'' deniliyordu ve Türk halkı ihtilalle ilk defa tanışmış oldu.

 

Cumhurbaşkanı Celal Bayar Çankaya Köşkü'nde; Başbakan Adnan Menderes Kütahya'da gözetim altına alınıyordu. Bakanlar Kurulu ve Tahkikat Komisyonu üyeleriyle DP milletvekilleri de bulundukları mekanlardan toplanarak Harp Okuluna gönderildiler.

 

Demokrat Parti iktidarı ile iyi ilişkiler içinde bulunan dönemin Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun başta olmak üzere üst rütbeli asker ve bürokratlar cezaevlerine konuldu. Ülkede ilan edilen sıkıyönetim sonucu tüm Demokrat Partili milletvekilleri, üst derecedeki bürokratlar, polis şefleri tek tek evlerinden alındı. Tüm siyasiler yargılanmak üzere Yassıada'ya gönderildiler.

 

 



DARBE HAKKINDA BİR YAZI

BÜYÜK GÜN (Çetin Altan-27 Mayıs 1960-Milliyet )

BÜTÜN Türk vatanperverleri bu muazzam ve şanlı günün sevinci ve heyecanı içindedirler.

Çürümüş, sufli politik tertiplerinin şahsi ihtiraslarla Türkiye'yi en tehlikeli badirelere, kardeş kavgalarına sürüklemek üzere olduğu bir sırada, Türk Silahlı Kuvvetlerinin medeni bir şekilde devlet idaresine el koymaları ve memleketi karanlık bir akibetten kurtarmaları, tarihimizin büyüklüğüne yakışan mutlu bir hareket olarak, Milletimize hür ve insan haklarına uygun yeni ufuklar açmaktadır.

Kara ve şüpheli günler selamete ermiş ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin şahsında mukedderatına hakim olmuştur.

Silahlı Kuvvetlerimizi tam zamanında ve üstün bir anlayışla, Milletin kaderini, gitmekte olduğu kötü yoldan bir anda aydınlığa çıkarmıştır.

Her türlü yalan, baskı ve küçük oyunlardan uzak olarak, Kurucu Meclis'in koyacağı demokratik prensipler çerçevesinde, yakında serbest seçimlere gidilecektir.

Vatandaşların vakur bir anlayışla aynı milletin çocukları olduklarını hatırlamaları, Hukuk ve İnsan Haklarının koyduğu esaslar içinde, hür bir memlekette yaşayabilmek için birbirlerine kardeşce davranmaları bugün her zamandan ziyade milli bir vazife olmuştur.

Artık hiçbir partinin rozeti kanun dışı bir imtiyazın sembolü olmayacaktır. Güzel vatanımızda eşit ve hür olarak insanca yaşamanın saadetini paylaşacağımız dakikalar yakındır.

Kinsiz, baskısız ve zindansız kardeşce bir sevginin memleket üzerinde esas saadetini duyuyor ve bu büyük günü candan alkışlıyoruz.

Nefretlerin, kıskançlıkların ve ahlaksızlıkların uğursuz bulutları dağılmaktadır. Bütün vatandaşların bu yeni devrin kapısından bir tek vücut halinde girmeleri ve her türlü şahsi duyguların üzerinde, memleket menfaatlerini düşünmeleri en kutsal vazife olmuştur.

Hakiki hürriyetin saati çalmıştır. Atatürk'ün inkilaplarına bağlı olarak demokratik bir memlekette Türklüğün şerefine yakışan bir nizamın temelleri atılmaktadır.

Yaşasın Türk milleti yaşasın Türk Ordusu...

 

 



BEBEK DAVASI

"Adnan Menderes'in gayri meşru çocuğu, Dr. Mükerrem Sarol tarafından alınarak öldürüldü." Gazetelerin kullandığı bu haberler Yassıada Savcılarınca delil telakki edilerek, Adnan Menderes hakkında tarihte Bebek Davası olarak anılan dava açıldı. bunun yanında Başbakanlık kasasından çıktığını iddia edilen kadın iç çamaşırı ve bir kutu da çıplak kadın fotoğrafı da delin olarak kullanıldı. Menderes ise bu tutum karşısında gönül ilişkisini yalanlamadığı gibi özür de dilemedi; çocuğun öldürülmediğini, doğum anında öldüğünü söyledi. Adnan Menderes'in gönül ilişkisine girdiği Ayhan Aydan, gerçekten de Menderes'ten hamile kalmış ancak bebekten kurtulmayı kesinlikle istemediği gibi, doğurmayı çok arzulamıştı. Doğuma giren Dr. Fahri Atabey de, "bebeğin boynunu saran kordon yüzünden ölü doğduğunu" saptamıştı.

Türk siyasi tarihinde, kaçamağı göze alan, evliyken yaşadığı bir ilişki yüzünden kendini kamuoyu önünde savunmak durumunda kalan tek başbakan Adnan Menderes oldu.

 

Ayhan Aydan ise, Yassıada duruşmalarında tanık olarak dinlendiği kürsüde şunları söylüyordu:

 

"Adnan Menderes'i 1951'de tanıdım. Evli olmasına rağmen büyük bir aşkla sevdim. Bütün emelim ondan bir çocuk sahibi olmaktı. Bunu başaramadım. Ancak hangi vicdansız ana, üzerine titrediği bebeğinin öldürülmesine razı olabilir?" Mahkeme başkanı tarafından sevgilisini kurtarmaya çalışmakla suçlansa da, kamuoyu düşüncesini değiştirmeye, bu yasak ilişkideki masumiyete inanmaya, hatta sempati duymaya başladı. Tarihe "bebek davası" olarak geçen bu duruşmaların sonunda Adnan Menderes beraat etti. Menderes'in beraat ettiği tek dava da buydu. Fakat "devletin yüksek menfaatlerine ve istihbarat işlerine sarfedilmek üzere emrine tahsis edilen paraların bir kısmıyla opera sanatçısı Aydan Ayhan'a ev aldığı" iddiasıyla açılan davada suçlu bulundu.

 

 



MENDERES'İN SON DAKİKALARI

İmralı'ya gelindiğinde, memleket içinde ve dış basında sıhhi durumu türlü spekülasyonlara yol açan Menderes, iskeleden konulduğu misafir salonuna kadar çiçek tarhları arasındaki 100 metrelik yolu hiç kimsenin yardımı olmadan rahatça yürüdü. Ayrıca misafir salonu ile darağacının bulunduğu yer arasındaki 80 metrelik yolu da, gene aynı rahatlıkla katetti.

İmralı Adasının etrafında ve içinde Örfi İdare Kumandanlığınca sıkı emniyet tedbirleri alınmıştı. İmralı Adasının etrafında donanmamıza mensup tekneler, içinde de deniz, kara ve hava askerleri görülmekteydi.

Yassıada'dan bir enstantane

‘.... birden önümdeki sırada sağda Bayar’ın başını tanıdım. Yanında oturanı seçemedim önce. Yalnız çok ince bir boyun, gevşek beyaz yaka ve sarı saçlar gözüme çarptı. Bir ara başını çevirdi, o zaman Bayar’ın yanında oturanın Adnan Bey olduğunu hayretle gördüm. Yarabbi ne hale gelmişti! Zayıflamış, zayıflamıştı. Yüzünde benek benek çiller. Sanki uzun bir hastalıktan yeni kalkmıştı...’ Samet Ağaoğlu, Arkadaşım Menderes 1967 Baha Matbaası syf:176

Menderes'e M.B.K.'nin tasdik kararı, kendisine tahsis olunan misafir salonunda tefhim edilmiştir. Cumartesiyi pazara bağlıyan gece saat 01.30'da Zorlu ve Polatkan için yapılan formaliteler, Menderes için tekrarlandı.

Menderes Egesel'i dinlerken Polatkan derecesinde olmamakla beraber gene korku ile sarsıldı. Fakat zamanla kendisini toparladı. Oturduğu yerde kamburunu çıkararak daha da küçülmüş ve son arzusu sorulduğu zaman bir sigara istedi.

Verilen Yenice sigarasını içerken şunları söyledi:

- Dünyadan ayrıldığım şu anda, ailemi ve çocuklarımı şefkatle andığımı kendilerine bildirin. Vatanı ve milleti Allah refah içinde bıraksın.

Menderes, sabaha karşı saat 02.31'de Zorlu'nun ipe çekildiği darağacında asılmak suretiyle idam edildi. Menderes'in de, Zorlu ve Polatkan gibi darağacına götürülürken, usule uygun olarak bilekleri arkasına bağlanmıştı.

 

 



61 NOLU TEBLİĞ

M.B. Komitesi İrtibat Bürosunun (61) numaralı tebliğidir:

1- Ord. Prof. Dr. Sedat Tavat, Amiral Bristol Hastahanesi Dahiliye Servisi Şefi Dr. Nevzat Yeginsu ve Yassıada Garnizon Hastahanesi tabiplerinden Dr. Galip Bozalioğlu, Dr. Ahmet Karahaliloğlu, Dr. Zeki Kebapçıoğlu ve Dr. Sedat Yürütgen'den müteşekkil heyet tarafından düşük Başvekil Adnan Menderes'in sıhhi muayenesi yapılmış sıhhi durumunun tamamen normale döndüğü raporla tesbit edilmiştir.

2- Yüksek Adalet Divanınca verilen ve Milli Birlik Komitesince tasdik edilen idam cezası hükmü infaz edilmiştir. Tebliğ olunur.





7-  İSMET İNÖNÜ'NÜN HAYATI: (1884-1973)


6-  ŞAHAN GÖKBAR'IN HAYATI:

22 Ekim 1980 tarihinde İzmir'de doğdu. Okul hayatına Ankara'da başladı ve ilk, orta, lise öğrenimini ODTÜ Koleji'nde tamamladı. ODTÜ Koleji'nden 1997-1998 eğitim döneminde Sosyal Bilimler Bölümü'nü bitirdi. 1998 yılında Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Tiyatro Bölümü'ne 350 kişi arasında ilk dörde girerek başladı ve bu bölümden 2002 yılında mezun oldu.

 

Babası 8 yaşındayken trafik kazasında hayatını kaybetmiştir. Mezuniyeti'nden sonra İstanbul'a yerleşen Gökbakar, bir süre çeşitli reklam seçmelerine katılarak şansını denedi. Sonrasında "Zıbın" isminde bir program hazırladı ve bu program 2003'ü 2004'e bağlayan yılbaşı gecesi TV 8'de yayınlandı. Ayrıca TRT 1'de Pazar günleri canlı yayınlanan "7. Gün" programında beş hafta boyunca sunuculuk yaptı. Ardından daha önce Kamil Güler'in sunduğu Zoka isimli gizli kamera yarışma programının sunuculuğunu ve oyunculuğunu yapmaya başladı ve 13 bölüm devam ettirdi. Bir çok kişi de Şahan Gökbakar'ı Zoka ile tanıdı.

 

Zoka'dan sonra yine TV 8'de Alper Mestçi ile beraber "Dikkat Şahan Çıkabilir" isminde bir antimedya-skeç şov hazırladı ve bir sezonu 15 bölüm ile geride bıraktı. Özellikle yaptığı Recep İvedik (hayali karakter) ve Küçük Oskar tiplemeleriyle milyonların sevgisini kazanmıştır. NTV'de yayınlanan Kime Diyorum Ben adlı reality show programını hazırlamıştır.

 

Sinema Filmleri

 

Recep İvedik
Gen

 

Skeçlerinden Bazıları:

 

Haber Kuşağı(Metin Tok)
Kim 500 Bin İstemez ki?
Dişi Yakarış
Anne Ben Manyak Oldum
Danyal Gergin İle İşin Aslı



                                   TÜRK DİZİ VE SİNEMA OYUNCULARI

1- => Mustafa Üstündağ'ın hayatı (Muro)

Kurtlar Vadisi’ndeki Erhan karakterini canlandırmıştır. Gerçek ismi Erhan Ufak olup Necati Şaşmaz (Polat Alemdar)’ın halasının torunudur.

 

Güllü Erhan Kimdir?
Seyfo Dayı’nın öz yeğenidir. Çok eğlenceli bir kişiliğe sahiptir. Dayısı onu mafyadan uzak tutmaya çalışsa da Güllü, Polat`ın ekibine girmeyi başarır. Polat Alemdar'ın mafya kimliğini bilmektedir. Macera ve heyecan arayışı içindedir. Grubun en neşeli ve sevimli yüzüdür. Problemleri, parlak fikirleri ve beklenmedik anlardaki ani patlamaları ile çözebilmektedir. Onun arkadaş olamayacağı hiç kimse yoktur. Sevimli sesi ve neşeli yüzü en büyük silahıdır. Polat Alemdar için yapmayacağı hiçbir şey yoktur. Abdülhey'i biraz kıskanmaktadır. Kadınlara karşı zaafır vardır.

 

Filmografi
Kurtlar vadisi - Irak, 2006, Erhan Ufak
Kurtlar vadisi, 2004-2005, Güllü Erhan

4- => Özgü Namal'ın hayatı (Elif)

28 Aralık 1978 yılında İstanbul'da doğdu. Ortaokulu ve Liseyi Üsküdar Cumhuriyet Lisesi'nde okudu. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü'nden mezun oldu. Kadıköy Halk Eğitim Merkezi ve Müjdat Gezen Tiyatrosu`nda oyunculuk eğitimi aldı. Dans eğitimi de görmüş olan Namal'ın sinema ve tiyatro en büyük tutkusuyken, fotoğraf da hobileri arasında yer almaktadır.

 

 Profesyonel olarak Masal Gerçek Tiyatrosu'nda çocuk oyunlarıyla tiyatro oyunculuğuna 1997 yılında başladı.

 

 1998 yılında "Affet Bizi Hocam" dizisiyle televizyonlara transfer oldu.

 

 Havada Bulut, Beşibiryerde, Affet Bizi Hocam , Kerem , Karete Can ,Yeditepe İstanbul, Bir Filiz Vardı adlı TV dizilerinde oynayan Namal, asıl ününü Kurtlar Vadisi dizisindeki Elif rölü ile kazanmıştır.

 

 Namal, Sır Çocukları, Anlat İstanbul, Büyü , Organize İşler, Beynelmilel, Polis, Mutluluk adlı sinema filimlerinde rol almıştır.

 

 Kiralık Oyun, Taraf Tutmak, Apaçık, Yan Etkili Konuşmalar, Tekrar Çal Sam adlı tiyatro oyunlarında sahneye çıktı.

 

 Namal, Son zamanlarda Kaca Kafalar ve Özgü Namal adlı TV programının da sunuculuğunu yapmaktadır.

 

 Tiyatro ve Sinema alanında başarılı bir oyunculuk sergileyen Namal, bu alanlarda çeşitli ödüller almıştır. Namal'ın aldığı ödüller ;
 
  14. Ankara Film Festivali
Umut Veren Yeni Kadın Oyuncu (Sır Çocukları)

 

  8. Sadri Alışık Ödülleri
Umut Veren Yeni Kadın Oyuncu (Sır Çocukları)

 

  26. Uluslararası İstanbul Film Festivali
"En İyi Kadın Oyuncu" Ödülü - (Beynelmilel)

 

  44. Antalya Altın Portakal Film Festivali
En İyi Kadın Oyuncu Ödülü (Mutluluk)

 

  1. Beyaz İnci TV Ödülleri
En İyi Kadın Oyuncu (Kurtlar Vadisi) 

5-  => Tolga Çevik'in hayatı (Sacit)

1974 yılında İstanbul'da doğdu.

 

1996 yılında Central Missouri State University'nin Tiyatro Anasanat Dalı Oyunculuk bölümünden mezun oldu. Amerika'daki eğitimini tamamladıktan sonra Hadi Çaman Tiyatrosu'nda profesyonel oyunculuğa başladı.

 

Sırasıyla, "Küheylan", "Sen Beni Sevmiyorsun", "Kelebekler Özgürdür" ve "Kalbin Sesi" oyunlarının yanı sıra, birçok televizyon ve sinema yapımında oynadı, yurtiçi ve yurtdışında çeşitli kurumlardan toplam 27 ödül aldı.

 

2001 yılında BKM Oyuncuları'na katıldı. "Vizontele"deki rolünün ardından, "Bana Bir Şeyhler Oluyor" adlı tiyatro oyununda sahne alan Çevik, "Ölümsüz Aşk" adlı televizyon dizisinde de oynadı. Yılmaz Erdoğan, Özgü Namal gibi isimlerin de yer aldığı Organize işler adlı sinema filminde de rol alan Çevik, şu sıralar Avrupa Yakası adlı Tv dizisinde Sacit karekteriyle yer almaktadır.

6- => Hasibe Eren'in hayatı (Makbule)

Hasibe Eren (Makbule) (1975 - .... )

 
Hasibe  Eren (Makbule) (1975 -  .... )

 

1975 yılında Almanya'da doğdu.
 
İstanbul üniversitesi'nde Piyasa araştırmaları ve Reklamcılık bölümünü bitirdi.

 

Daha sonra Edebiyat Fakültesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü'nü bitirdi. 1996'da SHOW TV'de yayınlanan Sıdıka dizisi ile ünlendi.

 

2007'de Avrupa Yakası adlı dizide Makbule rolünü üstlendi.
 
Ayrıca 96 yılından itibaran de şehir tiyatroları çocuk eğitim biriminde görev yapmaktadır.

 

Hasibe Eren, 6 yıllık eşi reklam ve metin yazarı Togay Kılıçoğlu'ndan boşandı. 4 Aralık 2007 tarihinde görülen davada tek celsede anlaşmalı olarak boşanan Eren'le Kılıçoğlu, birbirinden maddi olarak herhangi bir şey talep etmedi.

 

11 Şubat 1977’de Mersin’de doğan oyuncu Mustafa Üstündağ, Müjdat Gezen Sanat Merkezi Tiyatro Bölümü mezunu. Kocaeli Bölge Tiyatrosu, Kartal Sanat İşliği, MSM Oyuncuları sahnelerinde görev aldı.

 

Pervasız Tiyatro ile yoluna devam etti. Tabii ki tiyatro ile sınırlı tutmadı kariyerini. Her ne kadar oyunculuğunu geçtiğimiz yıl atv’de yayınlanan ‘Yersiz Yurtsuz’ dizisinde Ferdi Tayfur’un oğlu rolüyle konuşturmaya başlasa da 12 Eylül’ü konu edinen ‘Zincirbozan’ gibi politik bir filmde Talat’ı başarıyla oynadı.

 

“Zeynep’in Sekiz Günü”nde (2007) ‘kentin kaybolmuşlarından biri’ dediği Ali rolüyle üçkağıtçı bir iz bıraktı izleyicide. ‘Emret Komutanım: Şah Mat’ filminde Sado tiplemesi de çok sevildi oyuncunun. Mustafa Üstündağ ‘Neredesin Firuze’, ‘Yarım Elma’, ‘Aşka Sürgün’, ‘Yolculuk’, ‘Bizim Aile’ ve ‘Yılan Hikayesi’ gibi yaklaşık 15 dizi, 6 film ve 12 tiyatro eserinde görev almasına rağmen fark edilmeyen ender oyunculardan.

 

Ta ki Kurtlar Vadisi Pusu’da rol alana kadar. Muro karakteriyle dizinin tutkunları arasında fenomene dönüşen Üstündağ, “Zeynep’in Sekiz Günü” filminden sonra Şan’ın ikinci filmi “Ali’nin Sekiz Günü”nde de rol almaya hazırlanıyor. Kariyerinde zirveye her geçen gün biraz daha yaklaşan Üstündağ, yönetmen Erden Kıral’ın İzmir Alaçatı’da çekeceği ve Nurgül Yeşilçay’ın başrolünde oynayacağı ‘Vicdan’ filminde de rol alacak.

 

Bu arada ‘Kurtlar Vadisi Pusu’da sevilen oyuncunun nereye geleceği merak konusu. ‘İtirafçı’ diyenler de, ‘ölecek’ diyenler de var. Yapımcıların sevilen bir karakteri öldürmesi zor gibi gözükse de Vadi’de kime ne olacağı belli olmuyor. Unutmadan, devrimci Muro’nun yüzme, at binme, pandomim ve futbol tutkusu olduğunu biliyor muydunuz?

 

Kurtlar Vadisi Pusu’nun devrimci Muro’su bugünlerde en çok konuşulan isimlerden. ‘Lanet olsun içimdeki bu insan sevgisine’ gibi ifadeleri dillerden düşmeyen Muro’nun şöhreti, yılların oyuncusu Mustafa Üstündağ’ın sanat geçmişini geride bıraktı.

2- => Serpil Tamur'un hayatı (Nazife Anne

19 Mayıs 1944'te Rodos'ta doğdu. 1962-63 Ankara Devlet Konservatuvarı'nı bitirip Devlet Tiyatrosu'na katıldı. Kaktüs Çiçeği ve çeşitli tiyatro oyunlarının yönetmenliğini yapmıştır. Uzun süredir aralıksız görev yapmakta. 40'ı aşkın oyunda görev yaptı, 3 oyun sahneye koydu. Evli ve 2 kızı var.

 

Nazife Anne Kimdir?
Ömer Candan’ın karısı, Ali’nin üvey annesidir. Çok istedikleri halde hiç çocuk sahibi olamamışlar ve Ali’yi evlat edinmiş, bütün sevgilerini ona vermişlerdir. Ali’nin ölümüyle derinden sarsılır.

 

Filmografi
Amerikalılar Karadeniz'de 2, Döne Nine, 2006
Bebeğim, 2006
Akümülatörlü Radyo, Nigar, 2006
Nehir, Sultan, 2005
Bir Salkım Üzüm,  2005
Aşkımızda Ölüm Var, Fatma Ana, 2004
Kurtlar Vadisi, Nazife Candan, 2003
Unutma Beni, Meryem, 2002
Mert Ali,  2000
Ah Bir Zengin Olsam, 1998
Süper Baba, Sabire, 1993
Tanrı Misafiri, Teyze, 1993
Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni, 1990
Samanyolu, Zülalin teyzesi, 1989


3- => Erhan Ufak'ın hayatı (Güllü Erhan)

 

1884 yılında İzmir'de doğdu. İlk ve orta öğrenimini Sivas' ta tamamladıktan sonra Mühendishane İdadisini (Askerî Lise) bitirdi. 1903 yılında Kara Harp Okulu'ndan, 1906 yılında Harp Akademisi' nden mezun olarak, ordunun çeşitli kademelerinde görev yaptı. 1910-1913 yılları arasında Yemen İsyanı'nın bastırılması harekâtına katıldı. Bu ve bundan önceki görevlerinde hudut problemleri ve asilerle yapılan anlaşmalarda başarılı hizmetleri ve meslekî özellikleriyle dikkati çekti.

 

Birinci Dünya Savaşı sırasında Kafkas Cephesi'nde Kolordu Komutanı olarak Atatürk'ün emrinde çalıştı ve öğrencilik yıllarından beri devam eden dostlukları ile devletin geleceği hakkında ortak fikirleri gelişti. Suriye Cephesi'nde savaştı; Millî Mücadele sırasında Atatürk'ün en yakın silâh arkadaşı olarak çalıştı. Edirne milletvekilliği ve bakanlık yaptı. Albay İsmet Bey, mebusluk ve bakanlık da uhdesinde kalarak Garp Cephesi Komutanlığı'na getirildi. 25 Ekim 1920'den sonra Batı Cephesi Komutanı olarak Çerkez Ethem isyanını bastırdı. Birinci ve İkinci İnönü Savaşlarını yönetti. Tuğgeneral rütbesine yükseldi.

 

Sakarya Meydan Savaşı ve Büyük Taarruz'dan sonra kazanılan zafer üzerine Mudanya Mütarekesi'nde Büyük Millet Meclisi'ni temsil etti. Lozan Barış Konferansı'na Dışişleri Bakanı ve Türk heyeti başkanı olarak katıldı. 24 Temmuz 1923'te Lozan Andlaşması'nı imzaladı. Cumhuriyetin ilânından sonra 1923-1924 yıllarında ilk hükûmette Başbakan olarak görev aldı, 1924-1937 yılları arasında bu görevini sürdürdü.

 

İnönü, Atatürk İnkılâplarının gerçekleşmesinde ve Türkiye Cumhuriyeti'nin sağlam temeller üzerine oturtulmasında Atatürk'ün en yakın mesai arkadaşıydı. Atatürk'ün ölümünden sonra, 1938 yılında, TBMM tarafından Türkiye'nin ikinci Cumhurbaşkanı olarak seçildi. İkinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye'yi savaş felâketinin dışında tutmayı başardı. Savaştan sonra çok partili siyasî rejime geçilmesine büyük destek oldu. 1950 yılında, yapılan seçimleri kaybettikten sonra, 1960 yılına kadar Ana Muhalefet Partisi Başkanı olarak siyasî yaşamını sürdürdü. 27 Mayıs harekâtından sonra Kurucu Meclis üyeliğine seçildi ve 10 Kasım 1961 tarihinde Başbakanlığa atandı. 1965 yılında bu görevden ayrıldıktan sonra milletvekili olarak siyasî yaşamına devam etti.

 

1972'de Parti Genel Başkanlığı ve milletvekilliğinden istifa ederek; ölünceye kadar (25 Aralık 1973) Anayasa gereğince Cumhuriyet Senatosu tabiî üyeliği görevinde bulundu



8-  BÜLENT ECEVİT'İN HAYATI: (1925-2006)

1925'te İstanbul'da doğdu. 1944 yılında İstanbul Amerikan Koleji'ni bitirdi. 1944'te çalışma yaşamına girdikten sonra, işten ayırabildiği zamanlarda Ankara Üniversitesi'nde İngiliz dil ve edebiyatı, Londra Üniversitesi'nde Sanskrit, Bengalce, sanat tarihi bölümlerine devam etti. 1957'de de ABD' de Harvard Üniversitesi'nde sekiz ay incelemelerde bulundu. 1944'te Ankara'da Basın-Yayın Genel Müdürlüğü'ne İngilizce çevirmeni olarak girdi. 1946-50 arasında Londra'da Türk Basın Ateşeliği'nde çalıştı. 1950-60 arasında "Ulus" gazetesinde, ve "Ulus"un kapatıldığı yıllarda "Yeni Ulus" ve "Halkçı" gazetelerinde, yazar ve yazı işleri müdürü olarak çalıştı. 1954 sonu ile 1955 başlarında ABD"de, Kuzey Carolina'da yayınlanan "Winston-Salem" gazetesinde konuk gazeteci olarak görev yaptı. 1965'de "Milliyet" gazetesinde günlük yazılar yazdı. 1950'lerde "Forum" dergisinin yazı işleri kadrosunda yer aldı. 1972'de aylık "Özgür İnsan", 1981'de haftalık "Arayış", 1988'de aylık "Güvercin" dergilerini çıkarttı. 1957-1980 arasında, önce Ankara, sonra Zonguldak'tan Cumhuriyet Halk Partisi'nin Milletvekili oldu. 1960-61'de Kurucu Meclis üyeliği yaptı. 1961-65 yılları arasında Çalışma Bakanlığı yaptı. 1966'da, CHP Genel Sekreterliğine getirildi. 1971'de Partisinin askeri yönetimce oluşturulan hükümete katkıda bulunmasına karşı çıkarak bu görevinden ayrıldı. 1972 Mayısında CHP Genel Başkanlığına seçildi. 1974 yılında kurulan CHP-MSP koalisyonunun başbakanı oldu. Bu dönemde Kıbrıs Barış Harekatı gerçekleşti. 1977'de bir azınlık hükümeti kurdu fakat güvenoyu alamadı. 1978'de, Partisinin TBMM'de çoğunluğu bulunmamakla beraber, bazı bağımsız üyelerin ve küçük partilerin katkısıyla bir hükümet kurdu. Bu Başbakanlık dönemi 21 ay sürdü. 12 Eylül 1980 askeri müdahalesinden sonra, askeri yönetime karşı çıkışları nedeniyle üç kez hapse mahkum oldu.

KESİTLER

Müderris Mustafa Efendi’nin torunu
"Edebiyatçı olmak istiyorum"
Ulus’tan politikaya
Ortanın solu Kavgası
Başbakan Ecevit
Güneş Motel olayı
Demokratik Sol Parti
Bülent Ecevit, yasaklı döneminde, eşi Rahşan Ecevit başkanlığında kurulan Demokratik Sol Partinin kuruluşuna katkıda bulundu. 1987'deki halkoylamasıyla, siyasal haklarına yeniden kavuşunca, DSP Genel Başkanlığına Bülent Ecevit seçildi. Kısa bir süre sonra yapılan genel seçimlerde Partisi iyi sonuç alamayınca bu görevden ayrıldı. Fakat 1989 başlarında, yerel yönetim seçimlerinin yaklaştığı bir sırada Genel Başkanlık boşalınca toplanan Olağanüstü Kurultay'da yeniden Genel Başkan seçildi. 1991 seçimlerinde de Zonguldak'tan milletvekili seçildi. 28 Şubat sürecinden sonra oluşan siyasal kaosta azınlık hükümeti kurma görevi verildi ve 70 milletvekili ile başbakan oldu. 18 Nisan 1999 yılında yapılan genel seçimlerde partisini birinci parti yaparken, MHP ve ANAP ile ortak hükümet kurdu ve bu hükümetin başbakanı oldu.

 



MÜDERRİS MUSTAFA EFENDİ’NİN TORUNU 28 Mayıs 1925 gününün ilk saatlerinde Beşiktaş’ın Valideçeşme semtindeki Pembe Köşk’te Fahri-Nazlı Ecevit çiftinin dünyaya gelen erkek çocuğuna Bülent ismi verildi. Babası Kastamonulu, annesi ise İstanbulluydu. Ecevit soyadı, Kastamonu yöresindeki bir bucağın isminden esinlenilerek alınmıştı. Hem anne babası hem de dedeleri Osmanlı ve Cumhuriyet’in “seçkin” üyeleriydi. Baba Prof. Fahri Ecevit Cumhuriyet’in ilk yüksek öğretim kadrosundan, sonraları milletvekili; anne Nazlı Ecevit de sanatçı ve ressamdı. Dedesi ise Osmanlı ulemasından müderris Mustafa Efendi’ydi. Diğer dedesi ise Alay Kumandanı Mehmet Emin Bey’di. Babası Fahri Ecevit, Ankara Hukuk Fakültesi adli tıp profesörüydü. Fahri Ecevit 1943’ten beri CHP Kastamonu Milletvekili olarak Meclis’te görev yapıyordu. Ancak 1950 seçimlerinde yeniden seçilemedi. (13 Ocak 1999-Fuat Akyol/Zaman)

 

 



“EDEBİYATÇI OLMAK İSTİYORUM” Ecevit Robert Kolej’in edebiyat kolundan mezundu. Annesi Nazlı Hanım, mimar ya da mühendis olmasını isterken babası, edebiyat kolundan mezuniyeti sebebiyle Ankara Hukuk Fakültesi’ne yazılmasını istedi. “Edebiyatçı olmak istiyorum.” diyen genç Bülent’in bu görüşü etkili olmadı. Ancak Hukuk Fakültesi’nde yalnızca üç ay dayanabildi. Israrın fayda sağlamayacağını gören anne ve baba Ecevitler onu serbest bıraktılar. Ecevit, Basın Yayın Genel Müdürlüğü’ne tercüman olarak girdi. Bu sırada Çetin Altan da Galatasaray Lisesi mezunu olması sebebiyle Fransızca mütercim olarak aynı büroda görev yapıyordu. Ertesi yıl Dil Tarih Coğrafya Fakültesi İngiliz Filolojisi bölümüne kayıt yaptırdı ve ikinci sınıftan başladı. Ancak Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’ndeki öğrenimini de yarıda bıraktı. Bu sıralarda Doğu mistisizmine ve Hint felsefesine büyük ilgi duyuyordu, en büyük tutkusu da şiir yazmaktı. Doğu mistisizmi ile Batı rasyonalizmi arasında bir bocalama devresi yaşıyordu. Klasik Batı müziği dinleyen ve Türk halk müziğine hayranlık duyan Ecevit, Basın Yayın Genel Müdürlüğü tarafından Türkiye’nin Londra Büyükelçiliği Basın Ataşeliği’ne kâtip olarak gönderildi. (13 Ocak 1999-Fuat Akyol/Zaman)

 

 



ULUS’TAN POLİTİKAYA Bülent Ecevit, Londra Üniversitesi’ne kaydını yaptırmıştı. Sanat tarihi ve Doğu dillerinin Latincesi olarak kabul edilen Sanskritçe okuyacaktı. Fakat üniversiteyi terk etmesi ve basın ataşeliği gibi geleceği olmayan bir işte bulunması baba Ecevit’i tatmin etmiyordu. Bu sebeple Bülent’i Türkiye’ye geri çağırdı. O sırada başbakan yardımcısı olan Nihat Erim’e durumu anlattı. Bülent, Basın Yayın Müdürlüğü’ndeki işine dönmek istemediği için Erim onu CHP’nin yayın organı Ulus’a yerleştirdi. Böylece Ecevit’in gazetecilik yaşamı da başlamış oldu. Aslında gazeteciliği onun CHP liderliği ve Türkiye Cumhuriyeti başbakanlığına uzanan politika hayatının da başlangıcı oldu. Çetin Altan’la birlikte Ulus gazetesinde mütercimlik ve sekreter yardımcılığı görevini yürütüyorlardı. Ecevit’i politikaya Ulus’ta çalışıyor olması itti. Yoksa o tarihe kadar, politikacı bir babanın oğlu olmasına rağmen politikayla hiç ilgilenmiyordu. Demokrat Parti’nin öncülüğünde Meclis, CHP’nin mallarını Hazine’ye devredince Ulus gazetesi kapanmış, Nihat Erim ve kadrosu Halkçı gazetesini çıkarmaya başlamıştı. Ecevit Halkçı gazetesinde fıkra yazarıydı. Daha sonra Ulus gazetesi ismiyle yeniden yayına başlayınca o da yeniden Ulus’un yazarı oldu. Ulus’ta Yakup Kadri Karaosmanoğlu’ndan sonra iki numaralı yazardı. Demokrat Parti’yi destekleyen Zafer’in başyazarı Bahadır Dülger’le bir ara sert polemiklere girdi. Cüneyt Arcayürek ve Altan Öymen gibi isimlerle birlikte çalışıyordu. Bir ara Rahşan Hanım’ın da çalıştığı Ankara’daki Amerikan Haberler Merkezi’nin daveti ile dört aylığına 1954 Ekim ayının başında ABD’ye gitti. Çağrı Amerikan Basın Enstitüsü ve ABD Dışişleri Bakanlığı Uluslararası Eğitim Mübadele Programı’ndan yapılmıştı. Bu davetin amacı gelişmekte olan ülkelerde liderlik yeteneği olan ve iyi derecede dil bilen isimlere Amerika’yı tanıtmaktı. İngiltere ve Amerika’dan sık sık davet alan bir gazeteciydi. Milletvekili seçildiği 1957 seçimleri öncesinde de Amerika’daydı. Batı dünyasını iyi tanımış olması ona politikanın basamaklarını tırmanmasında yardımcı oldu. 27 Mayıs 1960 darbesinin ardından 15 Ekim 1961’de yapılan genel seçimlerin sonucunda Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, hükümeti kurma görevini CHP lideri İsmet İnönü’ye verdi. İnönü kabinesinin Çalışma Bakanı Bülent Ecevit’ti. 32 yaşında milletvekili, 36 yaşında da bakan olmuştu. 1965’e kadar İnönü’nün kurduğu hükümetlerde bu görevini sürdürdü. (13 Ocak 1999-Fuat Akyol/Zaman)

 

 



ORTANIN SOLU

İnönü-Ecevit Kavgası 1960’lı yılların sonuna doğru CHP’de işler iyice kızışmaya başlamıştı. Ecevit’in öncülük ettiği muhalif grup ile partinin 30 küsur yıllık genel başkanı İsmet İnönü’nün öncülük ettiği muhafazakarlar arasında ipler iyice gerilmeye başlamış, “ortanın solu” kavramı üzerine tartışmalar hararetli bir şekilde sürüp gitmişti. O dönemin önemli tanıklarında biri de namı diğer “en vefalı ‘inönücü’” Necip Mirkelamoğlu’ydu. Ve o olayları şöyle anlatıyor: Ecevit, Atatürk'ü Marksist ideolojinin terminolojisi ile analiz ederek, şu sonuçları çıkarıyordu. "Atatürk döneminde geniş halk kitlelerinin yararına köklü değişiklikler gerçekleştirilememiştir... Atatürk ekonomik milliyetçi değildir... Atatürk'ün devrimciliği "biçimsel" halkçılığı "tepede bakan" bir halk patronluğudur... Gerçek devrim, üretim ilişkilerini yeniden düzenleyen ve ekonomik güce el değiştirten alt yapı devrimidir... Ki Atatürk bunu yapamamıştır.” Genel sekreter bu minval üzerine konuşurken, o zamanki en yakın arkadaşı ve başında bulunduğu hizb'in ideoloğu Deniz Baykal da "Türk solunun her türlüsünün ve tabii sosyal demokrasinin de Marksizm'e dayanmakta olduğunu" ifade ediyordu. (Ulus Gazetesi 4 Şubat 1971) Bu türdeki sol edebiyat parti içine sokaktaki aşırı solu celp ve cezb etmiş bulunmaktaydı. Ve İnönü Atatürk'le beraber kurduğu Partinin bu hallere düşmesinden son derece rahatsızdı. Bu rahatsızlığını merhum Abdi İpekçi ile bir konuşmasında şu şikayet sözleriyle anlatıyordu: "...Türlü baskılar altında kongreler yapılıyor... Dev-Genç militanlarını partiye alıyorlar. İstedikleri gibi ve maksatları için kullanıyorlar. Ne çeşit baskılar yapılıyor aklın alacağı şeyler değil. Dev-Genç teşkilatı lağvolundu, harıl harıl partiye kaydetmeye çalışıyorlar." (İnönü’den Anılar- Yeni Asır/ Hazırlayan: Necip Mirkelamoğlu)
Bülent Ecevit'in siyasi hayatının önemli dönüm noktalarından biri 1965 yılına rast gelir. O yıl yapılan CHP kurultayında Kemal Satır’ı yenen Ecevit genel sekreterlik koltuğuna oturdu. CHP’de “ortanın solu” kavramı bu kurultaydan sonra ortaya atıldı. Ecevit de “Ortanın Solu” çizgisinin arkasındaki isimlerden biriydi. Ancak bazı çevrelerce CHP’yi aşırı sola çekmek hatta “komünizm”e yaklaştırmakla suçlanıyordu. Partiye yeni kimlik arayışı iç çalkantılara yol açtı. 1965 seçimlerinin Süleyman Demirel’in başkanlığındaki Adalet Partisi’nin zaferiyle sonuçlanması da parti içi bunalımı hızlandırdı. Ecevit, 1965 seçimlerinde Meclis’e Zonguldak milletvekili olarak girdi. Turhan Feyzioğlu ve Kemal Satır grubu partiden koptu. 43 milletvekili Güven Partisi’ni kurdular. Bu Parti daha sonra Cumhuriyetçi Güven Partisi ismini aldı. CHP’nin içinde bir sola kaymadan söz ediliyordu. Ecevit bu konulardaki düşüncelerini 1966’da yazdığı “Ortanın Solu” ve 1968’de yazdığı “Bu Düzen Değişmelidir” kitaplarında açıkladı. Bu dönemde Türkiye bir çalkantı içindeydi. 1968 öğrenci olayları ve anarşi Türkiye’yi yeni bir bunalıma sürüklüyordu. Ecevit, 12 Mart 1971 muhtırasına karşı çıkış yaparak CHP Genel Sekreterliği görevinden ayrıldı. CHP’deki aktif görevlerinden kopan Bülent Ecevit, ekibi ile birlikte parti tabanında destek arayışına girdi. Partinin neredeyse değişmez genel başkanı kimliğini kazanmış İsmet İnönü’ye karşı bir harekette başarılı olmak için başka bir seçenek de bulunmuyordu. Ecevit’in parti teşkilatına dönük çalışmaları kısa sürede sonuç verdi. 1972’de toplanan CHP kongresinde Ecevit, İnönü’nün karşısına parti lideri adayı olarak çıkma gibi bir tercih yerine parti organlarına yönelik liste yarışına girdi. CHP'nin yeni lideri İşte bu kongrede liste yarışını İnönü’nün desteklediği Kemal Satır grubu değil Ecevit kanadı kazandı. Bunun üzerine İnönü, CHP genel başkanlığı görevinden istifa etti. 14 Mayıs 1972’de olağanüstü toplanan CHP kongresi Bülent Ecevit’i parti genel başkanlığına getirdi. CHP lideri Ecevit, hükümetten çekilme kararı aldı. Bunun üzerine İsmet İnönü, CHP üyeliğinden de istifa ettiğini açıkladı. Böylece Ecevit 1938’den itibaren aralıksız 34 yıl CHP genel başkanlığını yapan İsmet İnönü’yü siyaset kulvarından çıkarmış oldu. (13 Ocak 1999-Fuat Akyol/Zaman)

 

 



BAŞBAKAN ECEVİT CHP’nin Nihat Erim hükümetinden çekildiğini açıklamasıyla ara dönem sonuçlanmadı. Yine bir senatör olan Ferit Melen başkanlığında yeni bir hükümet kuruldu. Ferit Melen hükümetini Naim Talu hükümeti izledi. Ara rejimlerle geçen bu bunalımlı döneme 1973 seçimleri kısmen noktayı koyabildi. Ecevit 14 Ekim 1973 seçimlerinde bir sol partinin demokratik seçimler ortamında ilk kez birinci parti olarak çıkmasını sağladı ve yüzde 33.39 oy aldı. CHP’nin bu düzeyde bir oy oranına ulaşmasında o sırada Türkiye İşçi Partisi’nin kapatılmış olmasının da etkisi oldu. Ancak CHP, seçimleri Adalet Partisi’nin önünde tamamlamasına karşılık Meclis’te çoğunluğu alamamıştı. Ecevit’in 26 Ocak 1974’te Necmettin Erbakan liderliğindeki Milli Selamet Partisi ile kurduğu koalisyon hükümeti 10 ay dayanabildi. Bu koalisyon sırasında Kıbrıs Barış Harekatı yapıldı. Yüzde 41'lik rekor 5 Haziran 1977 seçimleri de Ecevit liderliğindeki CHP’nin birinciliğiyle sonuçlandı. CHP yüzde 41.4, Adalet Partisi ise yüzde 36.9 oy aldı. Bu oy oranı bir sol partinin demokratik bir seçimde aldığı en büyük oy olarak siyaset tarihine geçti. Ancak bu sonuç da tek başına bir Ecevit iktidarına elvermedi. CHP 213 milletvekili çıkardı, tek başına bir Ecevit iktidarı için yalnızca üç milletvekilliği eksikti. Türkiye bu tarihten sonra da hükümet bunalımları yaşadı. (13 Ocak 1999-Fuat Akyol/Zaman)

 

 



GÜNES MOTEL OLAYI Ecevit’in 15 Haziran 1977’de kurduğu ve cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün onayladığı azınlık hükümeti Meclis’ten güvenoyu alamadı. Bunun üzerine Demirel başkanlığında 2. Milliyetçi Cephe hükümeti kuruldu. Adalet Partisi, Milli Selamet Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi yeniden bir araya gelmişti. Ecevit, “Kumar borcu olmayan 11 milletvekili arıyorum.” tarihî sözünü bu dönemde söyledi. İstanbul’daki Güneş Motel’de görüştüğü Adalet Parti’li 11 milletvekiline de bakanlık sözü vererek milliyetçi cephe hükümetini düşürme girişimlerini başlattı. Bu hükümet düşünce 5 Ocak 1978’de en uzun süreli başbakanlık yapacağı yeni hükümetini kurdu. (13 Ocak 1999-Fuat Akyol/Zaman)

 

 



DEMOKRATİK SOL PARTİ Yasaklı yıllar 12 Eylül müdahalesinin ardından Ecevit de Demirel gibi 10 yıllık siyasi yasaklı bir politikacıydı. 1987’de Özal ile Demirel arasında sert polemiklere yol açan referandumda siyasi yasaklar kaldırılınca, 1985’te kurulan DSP’nin liderliğini Ecevit devraldı. 1987 Kasım’ında yapılan milletvekili seçimlerinde Demokratik Sol Parti barajı aşamayınca Ecevit politikayı bıraktı. Ancak 1989’da yapılan DSP kongresinde yeniden partinin başına geçti. 1991 seçimlerinde Demokratik Sol Parti hem barajı aştı hem de Ecevit ve 6 arkadaşı Meclis’e girdi. 1991 seçimlerinden sonda Demirel liderliğindeki Doğruyol Partisi ile Erdal İnönü liderliğindeki SHP koalisyon hükümeti kurdu. Demirel ve İnönü önemli bir projeye el atarak CHP ve Adalet Partisi’ni yeniden açıp, Hazine’ye devredilen mal varlıklarını yeniden elde etmek için adım attılar. Aydın Menderes’in, Demokrat Parti ve DYP’yi Adalet Parti’sinin çatısı altında bir araya getirme girişimi başarısız oldu, Demirel’in ağırlığını koymasıyla AP kendisini feshetti. Ancak özellikle Deniz Baykal ve arkadaşlarının girişimleriyle CHP kendisini feshetmedi ve yeniden siyaset kulvarına katıldı. Bu hareket solda parçalanmaya neden oldu. CHP ve DSP’yi buluşturma girişimlerine DSP lideri Ecevit, Baykal’la uyuşmayan siyaset tarzı sebebiyle hep soğuk yaklaştı. Sonuçta 24 Aralık 1994 seçimlerinde Ecevit DSP’yi yeniden solun birinci partisi olarak çıkardı. DSP yüzde 14’e varan oy oranıyla 75 milletvekili çıkarırken CHP yüzde 10’luk barajı kılpayı aşabildi. 1994 seçimlerinin ardından kurulan Anayol ve Refahyol hükümetlerinden sonra ANAP ve DSP ortaklığında Anasol-D hükümeti kurulunca Ecevit, Yılmaz başkanlığındaki hükümetin başbakan yardımcısı oldu. Bu hükümetin Meclis’te düşürülmesinden sonra başlayan hükümet arayışları, DYP ve ANAP destekli Ecevit azınlık hükümeti ile noktalandı. Böylece Ecevit 19 yıl aradan sonra yeniden başbakan oldu. Ve 18 Nisan 1998’de yapılan seçimlerle DSP’yi birinci parti yaptı ve başbakan oldu... (13 Ocak 1999-Fuat Akyol/Zaman)

 

 


VEFATI
GATA’da 18 Mayıs 2006’dan bu yana tedavi gören eski Başbakan Bülent Ecevit, 05 Kasım 2006 günü saat 22.40’da hayata veda etti. 28 Mayıs 1925’te İstanbul’da doğan Bülent Ecevit 81 yaşındaydı. Ecevit’in solunum yetmezliği nedeniyle hayatını kaybettiği açıklandı. Ecevit’in vefatı ilk kez özel Doktoru Mücahit Pehlivan tarafından kamuoyuna duyurulurken, GATA’dan yapılan açıklamada eski başbakanın solunum yetmezliği nedeniyle hayatını kaybettiği bildirildi.



9-  ABDULLAH GÜL'ÜN HAYATI:

29 Ekim 1950’de Kayseri’de doğdu. Orta öğrenimini Kayseri Lisesinde tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne girdi. Mezuniyet sonrası aynı fakültede doktoraya başladı. Lisan öğrenmek ve doktora çalışmalarını yürütmek için burslu olarak gittiği Londra ve Exeter’de iki yıl kaldı. Türkiye’ye döndükten sonra Sakarya Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’nün kuruluşunda çalıştı ve bu bölümde İktisat dersleri verdi. 1983 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden Doktora aldı.

 

1983-1991 yılları arasında merkezi Cidde’de olan İslam Kalkınma Bankası’nda ekonomist olarak çalıştı.

 

1991’de Uluslararası Ekonomi dalında Doçent oldu.

 

1991’de Refah Partisi Kayseri Milletvekili olarak Parlamento’ya girdi. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi oldu.

 

1992 tarihinde Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesi oldu. Kültür, Tüzük, Siyasi İşler ve Ekonomik Kalkınma Komitelerinde çalıştı.

 

1993 yılında Refah Partisi Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı oldu.

 

1995’de Refah Partisi Kayseri Milletvekili olarak ikinci kez seçildi. TBMM Dışişleri Komisyonu üyesi oldu.

 

1996-1997 tarihleri arasında 54. Hükümet döneminde Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü olarak görev yaptı.

 

1999 yılında Fazilet Partisi Kayseri Milletvekili seçilmesiyle üçüncü dönemi olarak Parlamentoya girdi.

 

14 Mayıs 2000 tarihinde yapılan Fazilet Partisi Kongresinde Genel Başkan Adayı oldu. Genel Başkanlık yarışını az bir oy farkıyla kaybetmiş olmasına rağmen, kongrede elde ettiği netice, tüm siyasi çevrelerce büyük bir başarı olarak değerlendirildi.

 

Fazilet Partisinin kapatılmasıyla birlikte, Yenilikçi Hareket'e önderlik etti. Yenilikçi Hareket, 14 Ağustos 2001'de Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) adıyla siyaset sahnesindeki yerini aldı.

 

Abdullah Gül, AK Partinin Kurucular Kurulu üyesi olarak partileşme sürecindeki etkin rolünü sürdürdü ve Siyasi ve Hukuki İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve NATO Parlamenterler Meclisi üyesi oldu.

 

2001 yılına kadar Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde yürüttüğü başarılı çalışmalarından dolayı Abdullah Gül’e 2002’de “Pro merito“ madalyası ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi sürekli “Onursal Üyesi” ünvanı verildi.

 

3 Kasım 2002’de AK Parti Kayseri Milletvekili seçilmesiyle dördüncü dönemi olarak parlamentoya girdi.

 

16 Kasım 2002’de Başbakan olarak hükümeti kurmakla görevlendirildi.

 

18 Kasım 2002'de Türkiye Cumhuriyeti’nin 58. Hükümeti’ni kurdu.

 

14 Mart 2003'de Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığında kurulan yeni kabinede Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olarak görev aldı.

 

22 Temmuz 2007'de AK Parti Kayseri Milletvekili seçilerek beşinci dönemi olarak parlamentoya girdi.

 

28 Ağustos 2007 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Türkiye'nin onbirinci Cumhurbaşkanı olarak seçildi ve görevine başladı.

 

İngilizce bilen Abdullah Gül evli ve üç çocuk babasıdır.


                 TÜRK KOMEDYENLER:



1-
BEYAZIT ÖZTÜRK'Ü HAYATI:

29 Ekim 1950’de Kayseri’de doğdu. Orta öğrenimini Kayseri Lisesinde tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne girdi. Mezuniyet sonrası aynı fakültede doktoraya başladı. Lisan öğrenmek ve doktora çalışmalarını yürütmek için burslu olarak gittiği Londra ve Exeter’de iki yıl kaldı. Türkiye’ye döndükten sonra Sakarya Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’nün kuruluşunda çalıştı ve bu bölümde İktisat dersleri verdi. 1983 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden Doktora aldı.

 

1983-1991 yılları arasında merkezi Cidde’de olan İslam Kalkınma Bankası’nda ekonomist olarak çalıştı.

 

1991’de Uluslararası Ekonomi dalında Doçent oldu.

 

1991’de Refah Partisi Kayseri Milletvekili olarak Parlamento’ya girdi. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi oldu.

 

1992 tarihinde Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesi oldu. Kültür, Tüzük, Siyasi İşler ve Ekonomik Kalkınma Komitelerinde çalıştı.

 

1993 yılında Refah Partisi Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı oldu.

 

1995’de Refah Partisi Kayseri Milletvekili olarak ikinci kez seçildi. TBMM Dışişleri Komisyonu üyesi oldu.

 

1996-1997 tarihleri arasında 54. Hükümet döneminde Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü olarak görev yaptı.

 

1999 yılında Fazilet Partisi Kayseri Milletvekili seçilmesiyle üçüncü dönemi olarak Parlamentoya girdi.

 

14 Mayıs 2000 tarihinde yapılan Fazilet Partisi Kongresinde Genel Başkan Adayı oldu. Genel Başkanlık yarışını az bir oy farkıyla kaybetmiş olmasına rağmen, kongrede elde ettiği netice, tüm siyasi çevrelerce büyük bir başarı olarak değerlendirildi.

 

Fazilet Partisinin kapatılmasıyla birlikte, Yenilikçi Hareket'e önderlik etti. Yenilikçi Hareket, 14 Ağustos 2001'de Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) adıyla siyaset sahnesindeki yerini aldı.

 

Abdullah Gül, AK Partinin Kurucular Kurulu üyesi olarak partileşme sürecindeki etkin rolünü sürdürdü ve Siyasi ve Hukuki İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve NATO Parlamenterler Meclisi üyesi oldu.

 

2001 yılına kadar Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde yürüttüğü başarılı çalışmalarından dolayı Abdullah Gül’e 2002’de “Pro merito“ madalyası ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi sürekli “Onursal Üyesi” ünvanı verildi.

 

3 Kasım 2002’de AK Parti Kayseri Milletvekili seçilmesiyle dördüncü dönemi olarak parlamentoya girdi.

 

16 Kasım 2002’de Başbakan olarak hükümeti kurmakla görevlendirildi.

 

18 Kasım 2002'de Türkiye Cumhuriyeti’nin 58. Hükümeti’ni kurdu.

 

14 Mart 2003'de Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığında kurulan yeni kabinede Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olarak görev aldı.

 

22 Temmuz 2007'de AK Parti Kayseri Milletvekili seçilerek beşinci dönemi olarak parlamentoya girdi.

 

28 Ağustos 2007 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Türkiye'nin onbirinci Cumhurbaşkanı olarak seçildi ve görevine başladı.

 

İngilizce bilen Abdullah Gül evli ve üç çocuk babasıdır.


2- CEM YILMAZ'IN HAYATI:

23 Nisan 1973'te İstanbul'da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi Turizm ve Otelcilik bölümünde okurken Leman Dergisinde karikatür çalışmalarına başladı. İlk stand-up gösterisini Leman Kültür'de, 1995'in Ağustos ayında gerçekleştirdi. 1995 Aralık'tan itibaren de Beşiktaş Kültür Merkezi bünyesi altında gösterilerine devam etmektedir. 2001 yılı sonuna kadar toplam gösteri sayısı 1200'ün üzerinde olup, bunların hemen hepsi kapalı gişe oynayarak, kırılması güç bir rekorun da sahibi olmuştur. Türkiye'nin birçok ilinde sahnelediği gösterisini aynı zamanda Avrupa'nın önde gelen şehirlerinde ve de Amerika Birleşik Devletlerinde yine aynı başarı ile sahneye koymuştur.

Leman Dergisi'nde yayınlanan çalışmalarını "Karikatürler" isimli kitabında yayınladı. 1998 yılında Ömer Vargı'nın yönettiği "Herşey Çok Güzel Olacak" isimli sinema filminde Mazhar Alanson ile başrolü paylaştı. Bu filmi Türkiye ve Avrupa'da yaklaşık 1,800,000 kişi izledi. Reklam dünyasında da adından söz ettiren sanatçı , "Panasonic" reklamlarının radyo spotlarıyla iki yıl üst üste Kristal Elma ödülüne layık görüldü. Bu firmanın TV filmlerinin yanı sıra "Mavi Jeans" reklamlarında da oynamıştır. 2000 yılının Ocak ayından sonra gösterileri Star TV tarafından yayınlanmakta olup bunları "Gösteri" adlı kasette de Bay Müzik ile piyasaya sürmüştür. Askerlik görevini Temmuz 2001'de tamamlayan Cem Yılmaz, gösterilerine devam etmektedir. Özel bir şirket için hazırladığı reklamlar serisi ilgi görmüştür. Reklam ve gösteri çalışmalarına devam etmektedir.

 

Cem Yılmaz'ın Bazı Espirileri

 

* Mademki dünya bir hiç, gece de iç, gündüz de iç.
* Bende şeytan tüyü yok, epilasyonla aldırdım.
* Hırsızlık yapmayın, Hükümet rekabetten hoşlanmaz.
* Nefes kesen bir roman yazdım. Tüm okurlarım öldü.
* Hakan yarın ki maçta forma giyemeyecek... Çıplak oynayacak.
* Her aşk bitki isimleri ile başlar, hayvan isimleri ile biter.
* Oğlumun adını mafya koydum, artık ben de mafya babasıyım.
* Yazılıdan sıfır aldım ama, önemli olan katılmaktı.
* Eğer turist sezonundaysak, neden onları avlayamıyoruz?
* 1959'da içilen kahvelerin hatırı doldu, duyurulur.
* Şiddete karşı savaş açın, şiddet yanlılarını kurşunlayın.
* Ölüm korkusu sürekli değil, mezarda biten geçici bir duygudur.
* Adamın biri eczaneye sinek ilacı almaya gitmiş. Eczacı ona "sineğinizin nesi var acaba" demiş.
* Sık sık ameliyat olun, içiniz açılır.
* Sizde bit şampuanı var mı? Kirlendi hayvancıklar.
* Beşbinkere söyledim; abartmayı bırak.
* Bu tüp bebek hatalı; hep gaz kaçırıyor.
* Yes abicim. Türkçe eğitime benden de okey!
* Bir fil elektrik direğinden daha yükseğe zıplayabilir mi? Elektrik direği zıplayamaz ki...
* Selam! Ben Aydan Şener. Hadi yaa. Ben de dünyadan Neil Armstrong.
* Çocuğun biri bir gün kafasını ıslatmadan yıkamaya başlamış. Annesi de "oğlum hiç saç ıslatılmadan şampuanlanır mı?" deyince çocuk: ama anne bu şampuanda kuru saçlar için yazıyor.
* Temel Fransa'ya gitmiş. Tabelada Fransa yazıyormuş. O da " Aaaa... burayı da mı Sabancı aldı" demiş.
* Gençliğim acı veriyordu. Ameliyatla aldırdım.
* Ey yükselen yeni nesil! İn ulan aşağı!
* Son gülen sen olacaksın. Çünkü geç anlıyorsun
* İnsanlık bugün de para karşısında değer kaybetti.
* Karınızla aranızdaki ortak yan ne? Aynı günde evlendik.
* Hayatım boyunca kararsız biri oldum ama artık emin değilim.
* Karımı o kadar seviyorum ki eskimesin diye başkalarının karılarını kullanıyorum.
* Size yapılmasını istemediğiniz şeyleri başkalarına yapın, çok zevkli.
* Demokrasi, seks gibidir. İyisi de, kötüsü de "iyi" dir.
* AIDS virusu de, Ebola virusu de maymun patentli. Maymundan gelip gelmediğimiz belli değil ama, Maymundan gideceğimiz kesin.
* Soğuk savaştan sıcak savaşa geçiverdik bir anda. Dünya çatlamasa bari.
* Asansor bozuk. En yakın asansör karşı binadadır.
* İçerken araba kullanmayın. Bir yere çarparsanız biranız dökülür.
* Yarın yapabileceğin bir şeyi, Asla bügünden yapma.
* Tanrım! Kendim için bir şey istemiyorum. Yalnızca anneme paralı ve güzel bir gelin nasip et!

3-  ENGİN GÜNAYDIN'IN (burhan altıntop'un) HAYATI:

29 Ocak 1972'de Tokat'da doğdu. Hacettepe Üniversitesi Konservatuar bölümüne girdi. 1992 senesinde, okulun 2. yılında Mimar Sinan Üniversitesi konservatuar bölümüne geçiş yaparak İstanbul'a geldi.

 

1997 yılında, "Otogargara" da küçük bir rol aldı. Otogargara'nın setinde komiklik yaparken aldığı teklifle "Bir Demet Tiyatro" dizisinde rol alma şansı yakaladı. Uzunca bir süre, Zabıta İrfan karakterini canlandırdı. Daha sonra Mehmet Ali Erbil ve Emel Sayın'ın baş rolönünü oynadığı Aşkım Aşkım adlı dizi de aşçı rolünde oynadı.

 

2001'de Zeki Demirkubuz'un yönettiği "Yazgı" filminde Necati rolündeydi. 2003 yılında "Hadi Uç Bakalım" ve "Alacakaranlık" dizilerinde oynadı.

 

2004 yılında Okan Bayülgen'in şov programı olan Zaga ekibine girdi. Zaga'da kısa skeçlerle seyirci karşısına çıktı. Aynı sene "Size Baba Diyebilir miyim?" adlı dizide rol almasının yanı sıra, "Yazı Tura" filminde Sencer karakterini canlandırıyordu.

 

2005 senesinde, Gülse Birsel'in teklifiyle asıl çıkışını yapacağı "Avrupa Yakası" dizisi ekibine katıldı.

 

Engin Günaydın

 

Bu dizide "Burhan Altıntop" karakterini canlandıran Günaydın, büyük ilgi görmektedir.

 

Engin Günaydın (Burhan Altıntop)

 

Engin Günaydın

 

4- ATA DEMİRER'İN HAYATI:

6 Temmuz 1972 yılında Bursa'da doğdu. 1991 yılında istanbul Teknik Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Türk Müziği Bölümü'nü kazandı. Dormen Tiyatrosu'nda 1995 yılında "komik para" adlı oyunla tiyatro sahnesinde kendini gösterdi. Öğrencilik yıllarında aynı zamanda geceleri de barlarda çalışıyordu. Ege Kumpanya adı altında bir rembetiko orkestrası kurdu ve bu orkestra ile sahne çalışmaları yaptı.

 

23 Şubat 1998'de Tek Kişilik Dev Kadro gösterisi ile ilk kez Leman Kültür'de sahne aldı. Bu Stand Up Gösterisi ile adını duyursa da Star TV'de yayınlanan Korsan TV programı ve oynadığı karakterler ile iyice sivrildi. Ama asıl çıkışını Avrupa Yakası adlı dizide yapmıştır.

 

Ata Demirer

 

Oynadığı Volkan karakteri ile dizinin izlenme rekorları kırmasına neden oldu. Daha sonra dizide diğer oyunculardan Hümeyra ile problem yaşadığından diziden ayrıldığı açıklandı.

 

Neredesin Firuze adlı sinema filminde 2 ayrı karakteri oynayan Demirer Vizontele Tuuba filminde de rol aldı.

 

Ata Demirer

 

Ata Demirer




5- ŞAFAK SEZER'İN HAYATI:

10 Ekim 1970 yılında Ankara'da doğdu.

 

1989 yılında Ankara Halk Tiyatrosu'nda Haldun Taner'in ‘Eşeğin Gölgesi’ adlı oyunla sahneye çıktı. Ankara Halk Tiyatrosu'nda ‘Devri Yalan’, ‘Başımızda Pak Bulut’, ‘Sen Bu Seçimi Unut’, ‘Saddam'ı Kim Öptü’, ‘Şirinler’, ‘Edi Büdü’ ve ‘Uzaylı Arif’ adlı oyunlar ile Ankara Ekin Tiyatrosu'nda ise ‘Biz Bu İhtilali Niye Yaptık’, ‘Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz’ adlı oyunlar ile seyirci karşısına çıktı.

 

Dario Fo'nun ‘Yüzsüz’ adlı oyunundan sonra 9 Eylül Üniversitesi'nin çektiği ‘Bir Düğün Masalı’ adlı filmde rol alan sanatçının yer aldığı televizyon dizileri: ‘Televizyon Çocuğu’, ‘Sıdıka’, ‘Baskül Ailesi’, ‘Dostlar Pasajı’, ‘Şafak Vakti’ ve ‘Reyting Hamdi’... ‘Üçlü Oyun’ filminden sonra sanatçı ‘Vizontele’ için kamera karşısına geçti. Daha sonra da Turkfilmi adlı yapım şirketinin ilk filmi olan Rus Gelin'de Zeki Alasya ve Metin Akpınar'la birlikte rol aldı.

SAAT KAÇ?
 
 
Günlük Burç