EFSANELER

MUHTEŞEM KIZKUMU HİKAYESİ...


Eski zamanlarda civarın kralının kızı ile bir balıkçı birbirlerine aşık olmuş. Ancak, kral kızı balıkçıya varamaz…Hal böyle olunca, kız ile delikanlı gizli gizli buluşuyorlar tabii… Kral baba bunu zaman içerisinde öğreniyor ve bir gece takip ettiriyor kızını…
kizkumu Diyorlar ki; balıkçı denizden geliyor, kız kumsalda onu bekliyor, bulunduğu yeri ışıkla işaret ediyor delikanlıya…Ve kral kızı ile delikanlı, gün ağarana kadar aşk oyunları yapıyorlar birbirlerine…Kral bir gece askerlerine kızını yakalamalarını ve kumsalda ışıkla balıkçıya işaret göndermelerini buyuruyor Delikanlı ışığı görünce atlıyor kayığına ve kürek çekiyor bir manga askerin üzerine doğru… Kız askerlerin elinden kurtuluyor ve koşmaya başlıyor sevdiğini kurtarabilmek için ama koyun ta öbür ucuna yetişmesi imkansız…Ama sevda bu; kural falan dinlemez, atıyor kendini sulara… İşte o anda bir mucize gerçekleşiyor! Kızın adım attığı her yer kumsala dönüşürken peşinden koşan askerler bastıkça denize gömülüyor onca ağırlıkla…Kız kayığa kadar koşabiliyor… Ancak bir okçu tam o anda delikanlıyım hedefleyip salıyor okunu… Heyhat!Kız ile delikanlı birbirlerine sarılmışlardır bile ve ok gelip kızla buluşuyor… Derler ki; o kumlar, kızın kanı denize karışınca kırmızıya boyanmış… Delikanlı ise aldığı gibi gidiyor kızı, sonrasını ne gören var ne duyan!…

BU YÜZDEN KIZKUMU'NUN ÜSTÜNDEN YÜRÜLENEBİLİYOR...








MAZGİRT'İN EFSANELERİ

ÇOBAN BABA EFSANESİ

        Halk tarafından anlatıldığına göre; Çoban Baba Hz. İbrahim Peygamber' in çobanıymış. Sürü otlatırken bir koyun sürüden ayrılmış. O da koyunu takip ederek ilçemize kadar gelmiş. İlçe merkezinin doğusunda bulunan mezarlığın altına geldiğinde koyunu tutmuş ve şöyle demiş; " Bre hayvan! Bana acımadınsa kendine demi acımadın?" Koyun orada kaybolmuş. Koyunun kaybolduğu yerden su çıkmış(Yöre halkınca Cuma akşamları buradan süt aktığı söylenir). Çoban Baba da oraya yerleşmiş zenginlerden almış fakirlere dağıtmış. Diğer bir efsaneye göre de Çoban Baba, Moğollar Anadolu' yu işgal edince Hacı Bektaşi Veli tarafından ilçemize gönderilmiş, "git oradaki halkı irşat et, halkın göç etmesini engelle! Bu istila bitecek, insanlar ferah olacak" demiş. Oda ilçemize gelmiş aşevi kurmuş yoksullara yedirmiş, içirmiş ,giydirmiş... Bu halka sahip çıkmış.

 

ELTİ HATUN EFSANESİ

        Mazgirt ilçe merkezinde bulunan Elti Hatun türbesi ile ilgili efsaneye göre, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın kız kardeşi olan Elti Hatun, yılanlardan çok korkarmış. Vasiyetinde, öldüğünde yılanların kendi vücudunu yememesi için zincirle tabutunun tavana asılmasını istemiş. Ancak ölümünden bir süre sonra tavana asılı olan tabuta yılanların girdiği görülmüş ve tabut yere indirilerek bugün bulunduğu kabrine konulmuş. Türbe yöre halkınca ziyaret edilir. Mumlar yakılır.

BAĞIN KALESİ EFSANESİ

        Yöremiz halkından edilen bilgiye göre, ilçemizin Dedabağ köyünde bulunan Bağın Kalesi'nde Selçuklular döneminde, Sultan Alaaddin Keykubat, yörede yaşayan ve ermiş bir zat olarak tanınan Hacı Kureyş' ten bir takım kerametler ister. Kureyş' in gösterdiği keramatlere inanmayarak Kureyş' i kızgın bir fırına atmaya karar verir. Kureyş bu teklifi kabul eder ve yanında padişahın adamların dan bir şahıs alarak fırına girer. Rivayete göre 3 gün fırında kalırlar. Fırının kapısı açıldığında Kureyş' in sakalının buz tuttuğu yanında bulunan şahısın da her tarafının külden bembeyaz olduğu ve ikisinin de sağ olduğu görülür (Hatta yanındaki zatın elinde üzüm olduğunu da anlatanlar vardır). Yanındaki şahısa O günden itibaren Derviş Gerv (Boz Derviş) ismi verilir. Bu mucizeler karşısında, Alaaddin Keykubat tarafından ikiside serbest bırakılır ve bu olaydan sonra kendilerine saygı duyulur.

YÜRÜYEN DUVAR EFSANESİ

        Bu efsane, ilçemiz Darıkent bucağında geçer. Kureyş Baba adında ermiş birisi, bileğine doladığı yılanı kamçı yaparak bir ayıya binmiş geliyormuş. Bu sırada duvar örmekte olan Baba Mansura, kendisine bir keramet göstermesini istemiş. Oda yaptığı duvara binerek yürütmüş. Kureyş Baba, Mansur' un bu mucizesine hayran kalmış ve ona "siz cansız duvara can verdiniz" diyerek Baba Mansur'un elini öpmüş. O günden sonra, kureyş sülalesinden olanlar mansur sülalesinden olanlara hürmet etmişlerdir.

 




PERİ BACALARININ EFSANESİ


Bir zamanlar yer ile gök arasındaki büyük dünyamızda başları yüksek dağlara denk olan korkunç devler yaşarmış. İnsanlar bu devlerden çok korkar ve onları kızdırmamaya dikkat edermiş. Bu korkunç devlerin gönlünü hoş tutup kızdırmamak için ülkenin yüksek dağlarına çıkar oradaki sunaklara hediyeler bırakıp kurbanlar keserlermiş. Yılın belirli günlerinde de bu dağların doruklarındaki sunaklarda toplanıp devler kendilerine zarar vermesin diye dualar ederlermiş. Yine de bazen bu dev tanrılar, insanlara kızarmış. Kızdıkları zaman da oturdukları dağların tepesinden korkunç gürültülerle ateş dalgalarını gönderirlermiş insanların üzerlerine. Bu ateş dalgaları önlerine çıkan herşeyi yerle bir edip yakıp küle çevirirmiş. Dev tanrıların öfkesinin nedenini anlayamayan insanlar daha da korkarak onları memnun etmenin yollarını ararlarmış. Sunaklara daha fazla hediye bırakmaya ve daha çok kurban kesmeye başlarlarmış. Ancak yine bu dev ateş tanrılarını memnun edemiyorlarmış. Günlerden bir gün periler ülkesinin padişahının yolu bu dev tanrıların korkunç zulmü altında inleyen ülkeye düşmüş. Peri padişahı bu zavallı insanların çaresizliklerinden çok etkilenip üzülmüş ve onlara yardım etmeye karar vermiş. Emindeki tüm perileri çağırmış hemen. Ve onlara şöyle demiş; “Ey kardeşlerim. İnsan kardeşlerimiz çok zor durumdalar. Onlara yardım etmek istiyorum. Şu karşıdaki dağların zirvesinde oturan zalim devleri durduralım. Bu insanların çilesini bir son verelim istiyorum.

Eğer biz zalim devlerin yaşadığı dağların ateşini söndürebilirsek devler de yerin altına kaçar ve insanları bir daha rahatsız etmezler.” Padişahlarının konuşmasının ardından binlerce peri ellerinde kar ve buz taneleri, devlerin yaşadığı dağın doruklarına toplanmışlar ve dağın tepesinde fokurdayan ateşe atmaya başlamışlar. Hiç durmadan günlerce ateşi kara ve buza boğup söndürmeyi başarmışlar. Sonunda devler korkup yerin derinliklerine kaçıp saklanmak zorunda kalmışlar. İnsanlar, perilerin bu zaferini büyük sevinçle karşılamışlar, günler geceler boyunca şenlikler düzenleyip bu zaferi kutlamışlar. O günden sonra insanlar ve periler arasında çok sıkı bir dostluk oluşmuş. Bu dostluk uzun yıllar devam etmiş. İnsanlar kayalara oydukları mağaralarda yaşarken periler de sivri kayalıların üzerlerindeki küçük odacıklarda yaşıyorlarmış. İnsanlar toplanıp kendi aralarında bir padişah seçmişler ve onun emri altında mutlu bir şekilde yaşıyorlarmış. Bu padişahın Revan adında çok yakışıklı bir oğlu varmış. Periler padişahının da dünyalar güzeli bir kızı varmış. İsmi de Gülperi imiş. Gülperi’nin gören herkesi mecnun eden güzel uzun siyah saçları o kadar uzunmuş ki ayak bileklerindeki hal hallara değiyormuş uçları. Saçının dalgalarından yansıyan güneş ışıkları insanların gözlerini kamaştırıyormuş. Hele turkuvaz renkteki gözleri ile birine baktığında o insanın bir daha dünyadaki hiçbir güzellikten zevk alamadığı söylenirmiş . Peri padişahı güzel kızını çok sever her şeyden sakınırmış.

Onun mutluluğu için elinden gelen herşeyi yapıyormuş. Günlerden bir gün insanların padişahının yakışıklı oğlu Revan, yer altındaki devlerin saklandığı o karanlık ülkeye inmeye karar vermiş. Atalarının daha önceleri çektiği acıların intikamını almayı istiyormuş o zalim devlerden. Yeraltı ülkesine giden yolda birbirine açılan onlarca kapıdan rahatça geçmiş Revan. Son kapıya geldiğinde hırsla açmış kapıyı ve içeri girmiş. Ancak Revan’ın içeri girmesiyle büyük bir kaya parçası yuvarlanarak kapının ağzını kapatıvermiş. Revan o an zalim devler tarafından tuzağa düşürüldüğünü anlamış ama artık çok geçmiş. Zifiri karanlıkta çaresizlik içinde beklerken korku da bütün vücudunu sarmaya başlamış Revan’ın. Artık sonunun geldiğini düşünmeye başlamış. bu karanlık ülkede mahsur kalmış ama ne gelen varmış ne de giden. Böylece günler geçip gidiyormuş. O sırada yerin üstünde, güzeller güzeli Gülperi de rüyasında gerçek hayatta asla göremeyeceğine inandığı yakışıklı bir genç görmüş. Aynı genci birkaç gece daha görmüş rüyasında periler padişahının güzel kızı Gülperi. Rüyasındaki yakışıklı genç çaresiz ve korkmuş bir şekilde ona kendisini kurtarması için yalvarıyormuş. Bir sabah dayanamamış ve rüyasını dadısına anlatmış. Dadısı Gülperi’nin rüyasını dinledikten sonra şöyle yorumlamış; “Güzel kızım, gördüğün rüya gerçektir. Gerçekten de böyle bir delikanlı var ve o şu anda zalim devlerin ülkesinde hapis.Bu yüzden de senden kendisini kurtarmanı istiyor” Gülperi dadısının bu yorumuyla hemen harekete geçmiş ve emrindeki muhafızlarla birlikte karanlık yer altı ülkesine doğru yola çıkmış.

Revan gibi bütün kapılardan hızla geçmişler. Son kapının önüne geldiklerinde kapının ağzının büyük bir kaya parçasıyla kapatıldığını fark etmişler. Gülperi muhafızlarına kayanın hemen yerinden kaldırılıp kapının açılmasını emretmiş. Aldıkları emirle muhafızlar kayayı hemencecik yerinden kaldırıp kapıyı açmışlar. Gülperi odadan içeri girince günlerdir rüyasına giren yakışıklı genci bir köşede baygın yatarken görmüş. Hemen onu yattığı yerden kaldırıp hızla yeryüzüne çıkmış muhafızlarıyla birlikte. Gülperi baygın yatan Revan’ı en yüksek kayanın üzerinde kurulu olan periler padişahının sarayına, kendi odasına götürmüş ve Revan’ı tedavi etmeye başlamış. Gülperi, perilere has, hiçbir insanoğlunun bilmediği ilaçlarla tedavi etmiş Revan’ı. Çok geçmeden Revan kendine gelmiş. Gözlerini açtığında karşısında Gülperi’yi görünce öldüğünü ve cennete gittiğini düşünmüş. “Dünyada bu kadar güzel bir kız olamaz” demiş kendi kendine. Gülperi, Revan’ın kendisine geldiğini görünce çok sevinmiş ve elini uzatarak saçlarını okşamış. “Korkma” demiş Gülperi, “Artık emin ellerdesin ve o karanlık ülkeden kurtuldun.” Revan günlerce Gülperi’nin odasında kalmış. Gülperi ve Revan birbirlerine deli gibi aşık olmuşlar ve evlenmeye karar vermişler. Revan kendi şehrine gidip babasına durumu anlatmaya ve Gülperi ile evlenmesi için izin vermesini istemeye gitmiş. En kısa zamanda tekrar bir araya gelmek için sözleştikten sonra Revan kendi şehrine dönmüş. İnsanların padişahı günlerdir kayıp olan oğlunu yeniden karşısında görünce çok sevinmiş. Bütün ülkede kutlamalar yapılmasını istemiş.

Revan babasına başından geçen bütün olayları anlatmış ve babasından peri padişahının güzeller güzeli kızıyla evlenmesi için izin istemiş. Babası oğlunun bu isteği karşısında birden durgunlaşmış. O güne kadar birlikte ve mutlu yaşadıkları perilerle hiç kız alıp vermemişlermiş. Bu yüzden düşünmüş ve yaşlılar heyetini toplayıp onlara danışmaya karar vermiş. Padişahın isteği ile toplanan yaşlılar heyeti uzun tartışmalar sonunda insanlar ve perilerin asla birlikte olamayacağını, insanların yeryüzünde perilerin ise gökyüzünde yaşadıklarını, insanların ölümlü, perilerin ölümsüz olduğunu söyleyip böyle bir evliliğin insanların da sonu olabileceğini söyleyip böyle bir evliliğin imkansız olacağına karar vermişler. Revan’ın periler tarafından büyülendiğine inandıkları için böyle bir evliliği ancak perileri savaşla ülkelerinden kovarak engelleyebileceklerine hükmetmişler ve derhal perilerle savaş hazırlıklarına başlanmasına karar verilmiş. Revan’ın da kendilerinden habersiz bir çılgınlık yapmasını engellemek için de onu odasına hapsetmişler. İnsanların kendileriyle savaş hazırlıkları yaptığını duyan periler padişahı bu duruma çok üzülmüş. Hemen halkını toplayıp onlara şöyle demiş; “Bizler onları korkunç devlerin zulmünden kurtardık. Ama insanlar zayıf yaratıklardır. Yaptığımız iyiliği çabuk unuttular. Çok geçmeden hatalarını anlarlar. Şimdi onlarla savaşırsak çok büyük kayıp verirler. Büyük acılar yaşanır. Nasıl olsa onlar hatalarını anlayacak. En iyisi biz şimdilik savaşmayalım ve onlar hatalarını anlayana kadar da buralardan uzaklaşalım”

Bütün periler birden yaşadıkları odalardan gökyüzüne doğru havalanmışlar. Peri padişahı çok geçmeden yer altındaki zalim devlerin kendilerinin yokluğundan yararlanıp yeniden yeryüzüne çıkacağını düşünmüş ve insanlar için üzülmüş. Halkını toplayıp hemen şekil değiştirip güvercinlere dönüşmelerini istemiş onlardan. Bütün periler hep beraber birer güvercine dönüşüvermiş padişahlarının isteği üzerine. Böylece insanlar onları görse de tanıyamayacaklarmış. Güvercinlere dönüşen periler tekrar sivri kayalıkların ucundaki odalarına dönmüşler ve orada yaşamaya başlamışlar. Böylelikle insanları korumaya devam etmişler.

Gülperi de insanlar ve halkı arasındaki savaşa engel olmak için babasının isteğini yerine getirerek beyaz bir güvercine dönüşmüş. Hergün odasından çıkıp Revan’ın odasının penceresine konuyormuş. Revan da penceresine konan güvercini avuçlarına alıp Gülperi’ye duyduğu özlemi onu şefkatle sevip okşayarak gidermeye çalışıyor, hıçkıra hıçkıra ağlıyormuş. Gülperi de sevgilisinin bu durumu karşısında çaresizlikten kahroluyormuş ama yapabileceği bir şey olmadığının farkındaymış. O da Revan onu eline her alıp kanatlarını her okşadığında gözyaşlarını sevgilisinin avuçlarına döküyormuş…




SAAT KAÇ?
 
 
Günlük Burç